Osman Bey
Saltanatı: 1299-1326
Babası: Ertuğrul Gazi - Annesi: Hayme Hatun
Doğumu: 1258 Vefatı: 1326
Oğuzların Kayı boyundan, Türkiye Selçuklularının uç beyi Ertuğrul
Gâzi'nin oğlu olup, 1258 senesinde Söğüt'te doğdu. Küçük yaştan îtibâren
İslâm ilimlerini öğrenen Osman Gâzi, ayrıca mükemmel bir askerî tâlim
ve terbiye gördü. 1277'de Anadolu'nun İslâmlaştırılıp, Türkleşmesi
faâliyetlerine katılan gönül sultanlarından ve ahîlerden biri olan Şeyh
Edebâlî'nin kızı ile evlendi. Babası Ertuğrul Gâzi'nin 1281'de vefatı
üzerine bey seçilip idâreyi ele aldı.
Osman Bey, Kayıların başına geçince Söğüt'ü kendisine merkez yaparak
Akçakoca, Gâzi Abdurrahman, Aykut Alp ve Konur Alp gibi beylerle
Bizans'a karşı fetihlere girişti. 1285'te Kulaca Hisarı fethedildi.
1288'de İnegöl ve Karacahisar tekfurlarının kuvvetlerini Ekizce'de
bozguna uğrattı. Bu savaşta Osman Gâzi'nin kardeşi Saru Batu şehit oldu.
Osmanlıların daha sonra Karacahisar, Taraklı ve Göynük'ü elde etmesi
üzerine, bölge tekfurları ittifak ederek Osman Gâzi'yi bir düğün
münasebetiyle öldürmek istediler. Dostu, Harmankaya hâkimi Köse Mihal'in
(ki daha sonra İslâmiyet'i kabûl ederek Mihal Gâzi adını almıştır.)
haber vermesi ile vaziyeti öğrenen Osman Gâzi süratle harekete geçerek
Bilecik ve Yarhisar'ı zaptetti. Gelini ele geçirerek Nilüfer adını
verip, oğlu Orhan Gâzi ile nikahladı.
1299'da Türkiye Selçuklu sultanlığındaki iktidar boşluğundan faydalanan
Osman Gâzi istiklâlini îlân etti. 1301'de Yenişehir'i alarak İznik ve
Bursa'nın fethinin yolunu açtı. Bursa, Kite ve Atranos tekfurlarının
kuvvetlerini Koyunhisar mevkiinde bozguna uğrattı. Bu zaferden sonra
Kestel, Kite ve Ulubat kaleleri Osmanlıların eline geçti.
1308'de İznik'in en mühim ileri karakolu olan Karahisar ele geçirildi.
Böylece İznik-İzmit karayolu Türklerin hâkimiyetine girmiş oldu. artık
başta Bursa olmak üzere İznik ve İzmit'in zabtını ilk hedef olarak
görüyordu. 1314 yılında başlayan Bursa kuşatması, on seneden fazla
sürdü. 1324'de hastalanan Osman Bey, kumandayı oğlu Orhan'a devretti.
Osman Gazi sâlih bir müslüman olup, İslam ahlâkının iyi ve güzel
vasıflarına sahipti. Az sayıdaki aşiret kuvvetleriyle Bizans ordusunu ve
tekfurlarını üst üste mağlup edip zaferler kazanarak dünyanın en uzun
ömürlü hânedânını ve en büyük devletlerinden birini kurdu. Bir taraftan
fetihlere devam ederken, diğer taraftan devlet teşkîlâtının
müesseselerini mükemmel bir şekilde kurmaya ve sistemleştirmeye çalıştı.
Ömrü, Rum kâfirleri ile savaşmakla ve İslâmiyet'i yaymakla geçti. Vefat
edeceği zaman, oğlu Orhan Bey'e gönderdiği vasiyetnâmesi, İslâmiyet'e
olan sevgi ve saygısını ve Türk milletinin rahat ve huzurunu düşündüğünü
ve insan haklarına da gönülden bağlılığını açıkça bildirmektedir.
Osman Gâzi'nin, Oğlu Orhan Gâzi'ye Nasihatı
"Oğul! Din işlerini her şeyden evvel ele alıp, yürütmek gayret ve
esasını daima göz önünde bulundur ve bu esası sakın gevşekliğe uğratma.
Çünkü bir farzın yerine getirilmesini sağlamak, din ve devletin
kuvvetlenmesine sebep olur.
Din gayretine sahip olmayan, sefahate düşkün olan, tecrübe edilmemiş
kimselere devlet işlerini verme! Zira, yaratanından korkmayan bir kimse,
yarattıklarından da çekinmez.
Zulümden ve hangisi olursa olsun bid'atten, yani İslâmiyet'e aykırı
şeylerden son derece uzak dur! Seni zulüm ve bid'ate teşvik edip
sürükleyenleri, devletinden uzaklaştır ki, bunlar seni yıkılışa
sürüklemesinler.
Allahü teâlânın rızası için, devlet hizmetinde ömrünü tüketen devlet
adamlarını daima gözet. Böyle kıymetli kimselerin vefatından sonra, aile
efradını koru, ihtiyacı olanların da ihtiyacını karşıla, tebeandan hiç
kimsenin malına mülküne dokunma. Hak sahiplerine hakkını ver, layık
olanlara ihsan ve ikramlarda bulun ve ailelerini de gözet. Özellikle,
devletin ruhu mesabesinde olan ve en büyük dayanağı bulunan asker
taifesini güzelce idare edip rahatlarını temin eyle.
Devletin bedeninde kuvvet mesabesinde olan hakiki alimleri ve fazilet
sahiplerini, edip ve yazarlarını, sanat erbabını gözetip koru. Onlara
hürmet, ihsan ve ikramda bulun. Bir ülkede, olgun bir alimin, bir
arifin, bir velinin bulunduğunu duyarsan, uygun ve layık bir usul ve
ifade ile onu memlekete getirt. Onlara her türlü imkanı tanıyarak ülkene
yerleştir ki, hükümetin süresince alim ve arifler, bilginler
memleketinde çoğalsın. Din ve devlet işleri nizama oturup ilerlesin.
Sakın, orduya ve zenginliğe mağrur olma. Hakiki alim ve ariflere,
bilginlere hürmet edip, sarayında onlara yer ver. Benim halimden ibret
al ki, zayıf, güçsüz bir karınca misali, hiç layık olmadığım halde
buraya geldim ve Allahü tealanın nice ihsanlarına ve inayetlerine
kavuştum. Sen de benim uyduğum ve uyguladığım nizamı uygula. Muhammed
aleyhisselâmın dinini, bu yüce dinin mensuplarını ve itaat eden diğer
tebeanı himaye eyle! Allahü teâlânın hakkını ve kullarının hakkını
gözet. Dinimizin tayin ettiği beytülmaldeki gelirin ile kanaat eyle!
Devletin zaruri ihtiyaçları dışında sarfiyatta bulunmaktan son derece
sakın! Senden sonra geleceklere de aynı nasihatlerde bulun ve iyice
tembih eyle. Daima adalet ve insaf üzerine bulun. Zulme meydan verme.
Herhangi bir işe başlayacağın zaman Allahü teâlânın yardımına sığın!
Tebeanı, düşmanların ve zalimlerin saldırılarından koru. Haksız olarak
hiç kimseye muamelede bulunma. Daima halkını hoşnut edecek şeyleri
arayıp, yapılmasını sağla. Onların gönüllerini kazanmayı, bunun devamını
ve artmasını büyük nimet bil! Tebeanın sana olan güveninin
sarsılmamasına son derece dikkat eyle!"
Osman Bey'in Rüyası
Bizans'ın hakimiyetindeki batı Anadolu sihat diyarı olduğundan, bölgede
gaza niyetiyle pek çok kumandan, mücahit derviş ve herbiri gönül sultanı
şeyh ve alim bulunuyordu. Osman Gazi, Anadolu'nun İslamlaştırılıp,
Türkleşmesi faaliyetine katılan bu gönül sultanlarından ve ahilerden
biri olan Karamanlı Şeyh Edebali'nin sohbetlerini hiç kaçırmamaya gayret
ederdi. 1277 senesinde, Edebali hazretlerinin dergahında misafir olduğu
bir gün acaip bir rüya gördü. Rüyasında, hocası Edebali'nin koynundan
bir ayın çıkıp, kendi koynuna girdiğini, arkasından da kendi göbeğinden
bir çınar ağacının bitip, alemi tuttuğunu, gölgesinde nice dağların
bulunup, nehirlerin aktığını, bir çok insanların kaynaştığını, kimisinin
bahçe ve tarla sulayıp, kimisinin çeşmeler akıttığını gördü. Gördüğü
rüyayı ertesi gün hocasına anlattı. Şeyh Edebali O'na; "Müjde ey Osman!
Hak teala sana ve senin evladına saltanat verdi. Bütün dünya, evladının
himayesinde olacak, kızım Mal Hatun da sana eş olacak." deyip rüyasını
tabir etti. On dokuz yaşında iken Şeyh Edebali'nin kızı Mal Hatun ile
evlendi. Bu izivaçtan Orhan Gazi doğdu. Orhan Gazi'nin doğduğu sırada,
Ertuğrul Gazi de vefat etti (1281). Bazı kaynaklarda Edebali'nin kızının
adı Bala Hatun olarak geçmekte ve Mal Hatun'un Ömer Bey'in kızı olduğu
yazılmaktadır.
Kaynak: Internet Alıntı...
Saltanatı: 1299-1326
Babası: Ertuğrul Gazi - Annesi: Hayme Hatun
Doğumu: 1258 Vefatı: 1326
Oğuzların Kayı boyundan, Türkiye Selçuklularının uç beyi Ertuğrul
Gâzi'nin oğlu olup, 1258 senesinde Söğüt'te doğdu. Küçük yaştan îtibâren
İslâm ilimlerini öğrenen Osman Gâzi, ayrıca mükemmel bir askerî tâlim
ve terbiye gördü. 1277'de Anadolu'nun İslâmlaştırılıp, Türkleşmesi
faâliyetlerine katılan gönül sultanlarından ve ahîlerden biri olan Şeyh
Edebâlî'nin kızı ile evlendi. Babası Ertuğrul Gâzi'nin 1281'de vefatı
üzerine bey seçilip idâreyi ele aldı.
Osman Bey, Kayıların başına geçince Söğüt'ü kendisine merkez yaparak
Akçakoca, Gâzi Abdurrahman, Aykut Alp ve Konur Alp gibi beylerle
Bizans'a karşı fetihlere girişti. 1285'te Kulaca Hisarı fethedildi.
1288'de İnegöl ve Karacahisar tekfurlarının kuvvetlerini Ekizce'de
bozguna uğrattı. Bu savaşta Osman Gâzi'nin kardeşi Saru Batu şehit oldu.
Osmanlıların daha sonra Karacahisar, Taraklı ve Göynük'ü elde etmesi
üzerine, bölge tekfurları ittifak ederek Osman Gâzi'yi bir düğün
münasebetiyle öldürmek istediler. Dostu, Harmankaya hâkimi Köse Mihal'in
(ki daha sonra İslâmiyet'i kabûl ederek Mihal Gâzi adını almıştır.)
haber vermesi ile vaziyeti öğrenen Osman Gâzi süratle harekete geçerek
Bilecik ve Yarhisar'ı zaptetti. Gelini ele geçirerek Nilüfer adını
verip, oğlu Orhan Gâzi ile nikahladı.
1299'da Türkiye Selçuklu sultanlığındaki iktidar boşluğundan faydalanan
Osman Gâzi istiklâlini îlân etti. 1301'de Yenişehir'i alarak İznik ve
Bursa'nın fethinin yolunu açtı. Bursa, Kite ve Atranos tekfurlarının
kuvvetlerini Koyunhisar mevkiinde bozguna uğrattı. Bu zaferden sonra
Kestel, Kite ve Ulubat kaleleri Osmanlıların eline geçti.
1308'de İznik'in en mühim ileri karakolu olan Karahisar ele geçirildi.
Böylece İznik-İzmit karayolu Türklerin hâkimiyetine girmiş oldu. artık
başta Bursa olmak üzere İznik ve İzmit'in zabtını ilk hedef olarak
görüyordu. 1314 yılında başlayan Bursa kuşatması, on seneden fazla
sürdü. 1324'de hastalanan Osman Bey, kumandayı oğlu Orhan'a devretti.
Osman Gazi sâlih bir müslüman olup, İslam ahlâkının iyi ve güzel
vasıflarına sahipti. Az sayıdaki aşiret kuvvetleriyle Bizans ordusunu ve
tekfurlarını üst üste mağlup edip zaferler kazanarak dünyanın en uzun
ömürlü hânedânını ve en büyük devletlerinden birini kurdu. Bir taraftan
fetihlere devam ederken, diğer taraftan devlet teşkîlâtının
müesseselerini mükemmel bir şekilde kurmaya ve sistemleştirmeye çalıştı.
Ömrü, Rum kâfirleri ile savaşmakla ve İslâmiyet'i yaymakla geçti. Vefat
edeceği zaman, oğlu Orhan Bey'e gönderdiği vasiyetnâmesi, İslâmiyet'e
olan sevgi ve saygısını ve Türk milletinin rahat ve huzurunu düşündüğünü
ve insan haklarına da gönülden bağlılığını açıkça bildirmektedir.
Osman Gâzi'nin, Oğlu Orhan Gâzi'ye Nasihatı
"Oğul! Din işlerini her şeyden evvel ele alıp, yürütmek gayret ve
esasını daima göz önünde bulundur ve bu esası sakın gevşekliğe uğratma.
Çünkü bir farzın yerine getirilmesini sağlamak, din ve devletin
kuvvetlenmesine sebep olur.
Din gayretine sahip olmayan, sefahate düşkün olan, tecrübe edilmemiş
kimselere devlet işlerini verme! Zira, yaratanından korkmayan bir kimse,
yarattıklarından da çekinmez.
Zulümden ve hangisi olursa olsun bid'atten, yani İslâmiyet'e aykırı
şeylerden son derece uzak dur! Seni zulüm ve bid'ate teşvik edip
sürükleyenleri, devletinden uzaklaştır ki, bunlar seni yıkılışa
sürüklemesinler.
Allahü teâlânın rızası için, devlet hizmetinde ömrünü tüketen devlet
adamlarını daima gözet. Böyle kıymetli kimselerin vefatından sonra, aile
efradını koru, ihtiyacı olanların da ihtiyacını karşıla, tebeandan hiç
kimsenin malına mülküne dokunma. Hak sahiplerine hakkını ver, layık
olanlara ihsan ve ikramlarda bulun ve ailelerini de gözet. Özellikle,
devletin ruhu mesabesinde olan ve en büyük dayanağı bulunan asker
taifesini güzelce idare edip rahatlarını temin eyle.
Devletin bedeninde kuvvet mesabesinde olan hakiki alimleri ve fazilet
sahiplerini, edip ve yazarlarını, sanat erbabını gözetip koru. Onlara
hürmet, ihsan ve ikramda bulun. Bir ülkede, olgun bir alimin, bir
arifin, bir velinin bulunduğunu duyarsan, uygun ve layık bir usul ve
ifade ile onu memlekete getirt. Onlara her türlü imkanı tanıyarak ülkene
yerleştir ki, hükümetin süresince alim ve arifler, bilginler
memleketinde çoğalsın. Din ve devlet işleri nizama oturup ilerlesin.
Sakın, orduya ve zenginliğe mağrur olma. Hakiki alim ve ariflere,
bilginlere hürmet edip, sarayında onlara yer ver. Benim halimden ibret
al ki, zayıf, güçsüz bir karınca misali, hiç layık olmadığım halde
buraya geldim ve Allahü tealanın nice ihsanlarına ve inayetlerine
kavuştum. Sen de benim uyduğum ve uyguladığım nizamı uygula. Muhammed
aleyhisselâmın dinini, bu yüce dinin mensuplarını ve itaat eden diğer
tebeanı himaye eyle! Allahü teâlânın hakkını ve kullarının hakkını
gözet. Dinimizin tayin ettiği beytülmaldeki gelirin ile kanaat eyle!
Devletin zaruri ihtiyaçları dışında sarfiyatta bulunmaktan son derece
sakın! Senden sonra geleceklere de aynı nasihatlerde bulun ve iyice
tembih eyle. Daima adalet ve insaf üzerine bulun. Zulme meydan verme.
Herhangi bir işe başlayacağın zaman Allahü teâlânın yardımına sığın!
Tebeanı, düşmanların ve zalimlerin saldırılarından koru. Haksız olarak
hiç kimseye muamelede bulunma. Daima halkını hoşnut edecek şeyleri
arayıp, yapılmasını sağla. Onların gönüllerini kazanmayı, bunun devamını
ve artmasını büyük nimet bil! Tebeanın sana olan güveninin
sarsılmamasına son derece dikkat eyle!"
Osman Bey'in Rüyası
Bizans'ın hakimiyetindeki batı Anadolu sihat diyarı olduğundan, bölgede
gaza niyetiyle pek çok kumandan, mücahit derviş ve herbiri gönül sultanı
şeyh ve alim bulunuyordu. Osman Gazi, Anadolu'nun İslamlaştırılıp,
Türkleşmesi faaliyetine katılan bu gönül sultanlarından ve ahilerden
biri olan Karamanlı Şeyh Edebali'nin sohbetlerini hiç kaçırmamaya gayret
ederdi. 1277 senesinde, Edebali hazretlerinin dergahında misafir olduğu
bir gün acaip bir rüya gördü. Rüyasında, hocası Edebali'nin koynundan
bir ayın çıkıp, kendi koynuna girdiğini, arkasından da kendi göbeğinden
bir çınar ağacının bitip, alemi tuttuğunu, gölgesinde nice dağların
bulunup, nehirlerin aktığını, bir çok insanların kaynaştığını, kimisinin
bahçe ve tarla sulayıp, kimisinin çeşmeler akıttığını gördü. Gördüğü
rüyayı ertesi gün hocasına anlattı. Şeyh Edebali O'na; "Müjde ey Osman!
Hak teala sana ve senin evladına saltanat verdi. Bütün dünya, evladının
himayesinde olacak, kızım Mal Hatun da sana eş olacak." deyip rüyasını
tabir etti. On dokuz yaşında iken Şeyh Edebali'nin kızı Mal Hatun ile
evlendi. Bu izivaçtan Orhan Gazi doğdu. Orhan Gazi'nin doğduğu sırada,
Ertuğrul Gazi de vefat etti (1281). Bazı kaynaklarda Edebali'nin kızının
adı Bala Hatun olarak geçmekte ve Mal Hatun'un Ömer Bey'in kızı olduğu
yazılmaktadır.
Kaynak: Internet Alıntı...