III.Mehmed Dönemi Fetihler
Avusturya ve Eflak Seferleri
Sultan III. Mehmed, babası Sultan III. Murat döneminde başlayan
Osmanlı-Avusturya Savaşı devam ederken tahta geçmiştir . Sultan III.
Mehmed tahta çıkar çıkmaz Avusturya ve Eflak sorunlarıyla ilgilenmiştir.
1595 yılında Avusturya kuvvetleri Estergon Kalesi’ni kuşatmışlar, 40 km
uzakta olan Mehmed Paşa Estergon Kalesine yardıma gitmemiştir. Hiçbir
yardım alamayan Estergon Kalesi kahramanca direnmesine rağmen, sayıca
üstün olan Avusturyalılara teslim olmak zorunda kalmıştır (2 Eylül
1595).
Sinan Paşa, Eflak Prensi Mihai Viteazul üzerine seferler
düzenlemiştir. Osmanlı kuvvetleri Bükreş ve Tergovişte’yi ele
geçirmişler fakat çok geçmeden Mihai karşı saldırıya geçmiş ve Osmanlı
kuvvetleri geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu sırada bataklıklara düşen
Osmanlı askerlerinin büyük bir kısmı şehit olmuştur. Daha sonra
Tuna’dan karşı kıyıya geçilirken gerekli önlemlerin alınmamasından
dolayı yeni bir saldırıya maruz kalan Osmanlı akıncıları çok büyük
kayıplar vermiştir.
Estergon Kalesi’nin düşmesinden sonra Tuna kıyısındaki Vişegrad da
düşmanın eline geçmiştir. Birçok önemli kale ve şehirlerin kaybedilmesi
İstanbul’da devlet erkanı ve yeniçerilerin tepkisine neden oldu.
Yeniçeriler de Sultan’ın sefere çıkmasını istiyorlardı.
Eğri Kalesi’nin fethi
Durumun kötüye gittiğini anlayan Sultan III. Mehmed’in, devlet büyüklerini toplayıp:
“Ceddimiz, devletimizin kurucusu Osman Gazi Hazretlerinden, büyük
dedemiz Kanuni Sultan Süleyman’a kadar bütün padişahlar askerin önünde
sefere çıkmışlardır. Dedemiz Sultan İkinci Selim’le (II. Selim)
cennetmekan pederimiz Sultan Murad (III. Murat) bu usulü bozdular. Biz
dahi, başlangıçta seferi paşalarımıza ısmarlamakla hataya düştük. Asker
evlatlarımız bizi başlarında görmek isterler. Kararımız odur ki yakında
sefere çıkacağız. Hazırlıklar tamamlansın. Küffara haddini bildirmeye
gitmek gerekir.”
dediği; kendisine karşı çıkan annesi Safiye Sultan’ı da şöyle cevapladığı:
“Valide, biz Sultan oğlu sultanız, kullanmayacaksak Eyüp Sultan
Camiinde bu kılıcı niçin kuşandık? Kararımız karardır, sefere çıkacağız.
Taht uğruna devleti feda etmeyiz.”
ve bunun üzerine 20 Haziran’da ordunun hareket ederek, kuşatılan
Eğri Kalesi’nin 12 Ekim 1596′da padişaha teslim edildiği anlatılıyor.
Haçova Savaşı 24-26 Ekim 1596 tarihleri arasında Osmanlı ordusunun
Avusturya İmparatorluğu ve Erdel krallığı kuvvetlerine karşı kazandığı
bir zaferdir.
Muharebeden önceki gelişmeler
Avusturya Arşidüklüğü’nün topraklarından Osmanlı Devleti’ne
akınlar yapan Uskoklar 1568′den beri barış halindeki iki devletin
ilişkilerini gergin bir düzeye getirmişti. Buna karşılık Bosna Valisi
Telli Hasan Paşa’nın Avusturya’nın elindeki Hırvatistan bölgelerine
yaptığı akınlar da barışı bozabilecek mahiyetteydi. 29 Haziran 1593′te
Hasan Paşa’nın Kulpa önlerinde şehit düşmesiyle birlikte ordusunun da
imha edilmesi bölgedeki dengeleri altüst eden bir gelişme oldu. 4 Temmuz
1593′te Osmanlı Devleti Avusturya’ya savaş açtı ve Koca Sinan Paşa
komutasındaki Türk ordusu Avusturya sınırına yürüdü.
Bu ilk seferde, bir süre önce Avusturya tarafından ele geçirilmiş
olan ve Macaristan’ın batısındaki Balaton Gölü’nün kuzeyinde yeralan
Varpalota ve Veszprém kaleleri geri alındı. Ancak ordu, Székesfehervar
(Osmanlı döneminde İstolni Belgrad) önlerinde Avusturya ordusu
karşısında başarısızlığa uğradı. 1 Ekim 1593′te ise Avusturya Osmanlı
Devleti’ne 1533 yılından beri vermekte olduğu haracı kestiğini ilan
etti.
1594 yılında Avusturyalıların Estergon ve Hatvan kuşatmaları
püskürtüldü, ayrıca Tata, St. Martin ve Györ (Osmanlı döneminde
Yanıkkale) kaleleri fethedildi. Ancak 1595 yılında Sultan III. Murad’ın
vefatı ve Osmanlı’ya bağlı Erdel, Eflak ve Boğdan voyvodalıklarının
(bugünkü Romanya) isyanıyla Avusturya cephesinin idaresi boşluğa düşüp,
ordunun önceliği de Romen voyvodalıklarının isyanı bastırmaya dönüşünce
Avusturya cephesinden olumsuz haberler gelmeye başladı. 2 Eylül 1595′te
Estergon kalesi Avusturyalıların eline geçti.
Bunun üzerine III. Mehmet ordusunun başında sefere çıkmaya karar
verdi. Bu Kanuni Sultan Süleyman’ın 1566 yılındaki Zigetvar seferinden
beri 30 yıl aradan sonra bir Osmanlı padişahının ordusunun başında ilk
sefere çıkışıydı. Seferde 1552 yılında kuşatılmasına rağmen alınamayan,
1566′da da Zigetvar’ın fethinde karar kılınması üzerine kuşatılmasından
vazgeçilen Eğri (Eger) kalesi vardı. 24 Eylül 1596′da başlayan kuşatma
12 Ekim’de başarıya ulaştı ve kent Türk topraklarına katıldı.
Muharebenin öncesi
Alman Kralının kardeşi Arşidük Maximilien’in komuta ettiği
Avusturya ordusu Eğri kalesini geri almak ve Türk ordusunu vurmak üzere
harekete geçti. Bu ordunun sayıca zayıf olduğunu düşünen Sadrazam Damat
İbrahim Paşa 22 Ekim’de Avusturya ordusuna en yakın durumda bulunan
Cafer Paşa’ya taarruz emri verdi. 10.000 askere sahip Rumeli Beylerbeyi
Veli Paşa’nın emre uymamasıyla elindeki 4.500 askerle rakip ordunun
üzerine yürüyen Cafer Paşa büyük kayıplara uğradı ve muharebe
meydanından çekildi.
Muharebe
Bunun üzerine asıl Osmanlı ordusu Mezőkeresztes Ovası’na (Haçova)
yürüyerek 25 Ekim günü burada mevzilendi ve düşmanı beklemeye başladı.
Avusturya-Alman ordusunda isyan halinde bulunan Erdel kuvvetlerinin
yanısıra İspanyol, Macar, Leh (Polonyalı), Belçikalı, Hollandalı,
Papalık, Çek ve Slovak kuvvetleri de vardı.
İlk günkü çatışmalarda Kırım Hanı Fetih Giray Han ve Ağaoğlu Sinan
Paşa’nın komutasındaki Türk öncü kuvvetleri Avusturya ordusuna 6.000
kişilik ağır bir kayıp verdirdi. Ancak tüm hatlarıyla Türk ordusunun
merkezine yüklenen Avusturya ordusu Yeniçerileri de şaşırtan ateş gücü
ile büyük kayıplar verdirdi. III. Mehmed’in de otağa çekilmesi ve
Sadrazam İbrahim Paşa’nın da padişaha ordunun çekilmesini telkin etmesi
ile orduda genel bir bozgun havası esmeye başladı.
Ancak muharebenin yazgısını değiştiren iki ilginç olay oldu.
Birincisi geri çekilmek üzere atına binmiş olan III. Mehmet’in atının
dizginlerinden tutarak gitmesine mani olan hocası Hacı Sadeddin
Efendi’nin gazileriyle ve Kırım atlılarıyla Avusturya ordusunu şaşırtan
bir taarruza kalkışması, ikincisi ise Osmanlı ordusunun merkezine kadar
gelmiş Avusturya ordusunun askerlerinin yağmaya girişmesi üzerine geri
hizmetteki askerlerin ellerine ne geçirdilerse yağmaya dalmış olan
düşman askerlere girişmeleri idi.
Türk süvarilerinin seri manevrası sayesinde muharebe sırasındaki
ateş menzili avantajını yitiren ve yağmaya girişmiş askerlerini de
tekrar disipline sokamayan Avusturya ordusu çekilmeye başladı. “Kafir
kaçtı, Nemçelü sındı!” nidalarıyla bozgun havası zafer havasına döndü ve
bu defa Türk ordusu tüm hatlarıyla muharebe düzenini kaybetmiş
Avusturya ordusuna yüklendi. Maximilien yalnızca 20.000 askerini
düzensiz şekilde geri çekilirken bataklığa saplanmaları sonucunda
kaybetti. İmparatorluk armalı yaklaşık 100 top Türklerin eline geçti.
Sonuç
Bu başarı, Avrupa içlerine kadar sokulmuş Osmanlı Devleti’nin bu
topraklardaki son büyük muharebe zaferi oldu. Ancak mevsimin ilerlemiş
olması nedeniyle Türk ordusunun ileri harekatını sürdürmemesi Avusturya
ordusunun tam olarak örselenememesine neden oldu. Daha sonrasında ise
gerek savaşın kötü bir şekilde yönetilmesi, gerekse Romen
voyvodalıklarının isyanının yayılması savaşın Osmanlı Devleti’nin
aleyhine dönmesine ve 1606′ya kadar uzamasına neden oldu.
1578-90 Osmanlı-İran Savaşı’nın ve 1580′den beri İspanya’nın
Amerika kıtasından Avrupa ekonomisine soktuğu altınların yarattığı
enflasyonun yarattığı büyük mali sorunların daha da büyümesi Osmanlı
hazinesini iflas noktasına getirdi. Ayrıca tarihinin belki de o zamana
kadarki en büyük mali bunalımıyla mücadele eden Anadolu halkı “Eğri
Sefer-i Hümayunu” için asker toplanmasına büyük tepki gösterdi. Celali
İsyanları ile Anadolu büyük bir toplumsal çalkantının içine düştü. 1603
yılında Avusturya ile savaş devam ederken İran’ın da 1590′da kaybettiği
toprakları geri almak üzere savaş açması Osmanlı Devleti’nin iyice
müşkül duruma soktu.
Bu bağlamda Haçova Zaferi prestiji büyük ancak sonuçları açısından
olumsuz etkileri de büyük bir tarihi olay oldu. Öte yandan, Türk
ordusunun son onyıllarda kale kuşatmasında ustalaştığı ancak muharebe
yeteneğinde gerileme olduğu gözle görüldü, ancak zaferin kazanılmış
olması bu gerçeği perdeledi. Ayrıca Avrupa ordularının artan ateş gücü
de bu muharebede bir gerçek olarak ortaya çıktı.
Kanije Kalesi’nin fethi
Satırcı Mehmed Paşa iki yıldır hiçbir askeri başarı kazanamamıştı.
Bu süre içinde bazı Osmanlı kaleleri Avusturyalıların eline geçmişti.
Mehmed Paşa’nın idamı üzerine, Sadrazam Damat İbrahim Paşa ordunun
başına geçti ve Belgrad’a geldi. Bu sırada Avusturya barış istemişti.
Avusturyalılar daha önce geri aldıkları Eğri’yi ve Hatvan’ı Osmanlılara
vermeyi önerdiler. Bu öneriye karşılık, Osmanlı temsilcileri Estergon,
Novigrad, Filek ve Yanıkkale’yi istediler. Antlaşma yapılamadı.
Belgrad’da kışı geçiren Damat İbrahim Paşa, Kanije Kalesini kuşatıp
sıkıştırmaya başladı. Kuşatma devam ederken kale içinde esir olan
Osmanlı askerleri canlarını feda etmek uğruna havaya uçurdukları barut
deposu kalenin harap olmasına yol açtı. Ancak yine de teslim olmayan
Kanije kalesinin yardımına bu seferde Philippe Emmanuel komutasındaki
20.000 kişilik bir ordu geldi. İki ateş arasında kalan Osmanlı ordusu
kahramanca savaşmaya devam etti. Yardıma gelen düşman ordusunun geri
çekilmesi üzerine, 40 gün süren bir kuşatmadan sonra Kanije teslim oldu.
Beylerbeyliğin merkezi Kanijeye alındı, Kanije Beylerbeyliği
Tiryaki Hasan Paşa’ya verildi. Sultan III. Mehmed bu başarısından dolayı
Damat İbrahim Paşa’ya kendisi padişah olarak yaşadığı sürece
sadrazamlıkta kalacağı vaadinde bulundu (10 Eylül 1601). Kanije kalesini
geri almaya çalışan Arşidük Ferdinand, Kanije’yi büyük bir orduyla
kuşattı. Tiryaki Hasan Paşa komutasındaki az sayıda asker iki aydan
fazla kaleyi korudu. Yiyecek içecek malzemesi ve cephanesi tükenmeye
başlayan Osmanlı kuvvetleri beklenmedik bir çıkışla kendisinden kat kat
üstün görünen düşman ordusunu Kanije kalesi önünde yendi (18 Kasım
1601). Bu zaferden sonra İstolni, Belgrad ve Estergon, 1603′de de Uyvar
fethedildi.
Diplomatik İlişkiler
Safevi devleti ile ilişkiler
İran 1590 yılında imzalanan ve 13 yıl süren antlaşmayı bozmuştu.
Şah I. Abbas Safevi, Osmanlı Devletinin Avusturya ile savaş halinde
olmasını fırsat bildi. Ferhat Paşa Antlaşmasıyla kaybettiği toprakları
geri almaya çalışan Safeviler, Osmanlı Devletinde çıkan Celali
İsyanlarından da yararlanmaya çalışarak 25 Ağustos 1603′de savaş açtı.
Şah Abbas Tebriz’i Erivan’ı aldı. Safeviler devleti yeniden güçlenmişti.
İran ile savaş devam ederken III. Mehmed 38 yaşında vefat etti. Kabri,
Ayasofya’da kendi türbesindedir. Annesi fars kökenli olan Şah I Abbas
Safeviler devletini giderek Iranlaşmaya doğru sürükledi ve diğer bir
Türk devleti olan Osmanlıların onlarla yaptıkları savaşlar sonuçta
Azerbaycan ve Anadolu Türklerini bir kez daha bir araya gelmemek üzere
ayırdı.
Mimari çalışmalar
İmar konusunda çalışmalar yaptıran Sultan III. Mehmed, süt annesi
Halime Hatun adına Gölmarmara Halime Hatun Camii ve Külliyesini, ayrıca
validesi Safiye Sulta
n adına da Yeni Valide Camii ve Külliyesini
yaptırdı. Bundan başka birçok camiyi tamir ettiren Sultan III. Mehmed,
Yeni Camii’nin de temelini attırdı.
III. Mehmed (Osmanlı Türkçesi: محمد ثالث Mehmed-i sālis) (d. 26
Mayıs 1566 – ö. 21 Aralık 1603) 13. Osmanlı padişahı. Tahta çıktığı 1595
yılından ölümüne kadar padişahlığını sürdürmüştür.
Avusturya ve Eflak Seferleri
Sultan III. Mehmed, babası Sultan III. Murat döneminde başlayan
Osmanlı-Avusturya Savaşı devam ederken tahta geçmiştir . Sultan III.
Mehmed tahta çıkar çıkmaz Avusturya ve Eflak sorunlarıyla ilgilenmiştir.
1595 yılında Avusturya kuvvetleri Estergon Kalesi’ni kuşatmışlar, 40 km
uzakta olan Mehmed Paşa Estergon Kalesine yardıma gitmemiştir. Hiçbir
yardım alamayan Estergon Kalesi kahramanca direnmesine rağmen, sayıca
üstün olan Avusturyalılara teslim olmak zorunda kalmıştır (2 Eylül
1595).
Sinan Paşa, Eflak Prensi Mihai Viteazul üzerine seferler
düzenlemiştir. Osmanlı kuvvetleri Bükreş ve Tergovişte’yi ele
geçirmişler fakat çok geçmeden Mihai karşı saldırıya geçmiş ve Osmanlı
kuvvetleri geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu sırada bataklıklara düşen
Osmanlı askerlerinin büyük bir kısmı şehit olmuştur. Daha sonra
Tuna’dan karşı kıyıya geçilirken gerekli önlemlerin alınmamasından
dolayı yeni bir saldırıya maruz kalan Osmanlı akıncıları çok büyük
kayıplar vermiştir.
Estergon Kalesi’nin düşmesinden sonra Tuna kıyısındaki Vişegrad da
düşmanın eline geçmiştir. Birçok önemli kale ve şehirlerin kaybedilmesi
İstanbul’da devlet erkanı ve yeniçerilerin tepkisine neden oldu.
Yeniçeriler de Sultan’ın sefere çıkmasını istiyorlardı.
Eğri Kalesi’nin fethi
Durumun kötüye gittiğini anlayan Sultan III. Mehmed’in, devlet büyüklerini toplayıp:
“Ceddimiz, devletimizin kurucusu Osman Gazi Hazretlerinden, büyük
dedemiz Kanuni Sultan Süleyman’a kadar bütün padişahlar askerin önünde
sefere çıkmışlardır. Dedemiz Sultan İkinci Selim’le (II. Selim)
cennetmekan pederimiz Sultan Murad (III. Murat) bu usulü bozdular. Biz
dahi, başlangıçta seferi paşalarımıza ısmarlamakla hataya düştük. Asker
evlatlarımız bizi başlarında görmek isterler. Kararımız odur ki yakında
sefere çıkacağız. Hazırlıklar tamamlansın. Küffara haddini bildirmeye
gitmek gerekir.”
dediği; kendisine karşı çıkan annesi Safiye Sultan’ı da şöyle cevapladığı:
“Valide, biz Sultan oğlu sultanız, kullanmayacaksak Eyüp Sultan
Camiinde bu kılıcı niçin kuşandık? Kararımız karardır, sefere çıkacağız.
Taht uğruna devleti feda etmeyiz.”
ve bunun üzerine 20 Haziran’da ordunun hareket ederek, kuşatılan
Eğri Kalesi’nin 12 Ekim 1596′da padişaha teslim edildiği anlatılıyor.
Haçova Savaşı 24-26 Ekim 1596 tarihleri arasında Osmanlı ordusunun
Avusturya İmparatorluğu ve Erdel krallığı kuvvetlerine karşı kazandığı
bir zaferdir.
Muharebeden önceki gelişmeler
Avusturya Arşidüklüğü’nün topraklarından Osmanlı Devleti’ne
akınlar yapan Uskoklar 1568′den beri barış halindeki iki devletin
ilişkilerini gergin bir düzeye getirmişti. Buna karşılık Bosna Valisi
Telli Hasan Paşa’nın Avusturya’nın elindeki Hırvatistan bölgelerine
yaptığı akınlar da barışı bozabilecek mahiyetteydi. 29 Haziran 1593′te
Hasan Paşa’nın Kulpa önlerinde şehit düşmesiyle birlikte ordusunun da
imha edilmesi bölgedeki dengeleri altüst eden bir gelişme oldu. 4 Temmuz
1593′te Osmanlı Devleti Avusturya’ya savaş açtı ve Koca Sinan Paşa
komutasındaki Türk ordusu Avusturya sınırına yürüdü.
Bu ilk seferde, bir süre önce Avusturya tarafından ele geçirilmiş
olan ve Macaristan’ın batısındaki Balaton Gölü’nün kuzeyinde yeralan
Varpalota ve Veszprém kaleleri geri alındı. Ancak ordu, Székesfehervar
(Osmanlı döneminde İstolni Belgrad) önlerinde Avusturya ordusu
karşısında başarısızlığa uğradı. 1 Ekim 1593′te ise Avusturya Osmanlı
Devleti’ne 1533 yılından beri vermekte olduğu haracı kestiğini ilan
etti.
1594 yılında Avusturyalıların Estergon ve Hatvan kuşatmaları
püskürtüldü, ayrıca Tata, St. Martin ve Györ (Osmanlı döneminde
Yanıkkale) kaleleri fethedildi. Ancak 1595 yılında Sultan III. Murad’ın
vefatı ve Osmanlı’ya bağlı Erdel, Eflak ve Boğdan voyvodalıklarının
(bugünkü Romanya) isyanıyla Avusturya cephesinin idaresi boşluğa düşüp,
ordunun önceliği de Romen voyvodalıklarının isyanı bastırmaya dönüşünce
Avusturya cephesinden olumsuz haberler gelmeye başladı. 2 Eylül 1595′te
Estergon kalesi Avusturyalıların eline geçti.
Bunun üzerine III. Mehmet ordusunun başında sefere çıkmaya karar
verdi. Bu Kanuni Sultan Süleyman’ın 1566 yılındaki Zigetvar seferinden
beri 30 yıl aradan sonra bir Osmanlı padişahının ordusunun başında ilk
sefere çıkışıydı. Seferde 1552 yılında kuşatılmasına rağmen alınamayan,
1566′da da Zigetvar’ın fethinde karar kılınması üzerine kuşatılmasından
vazgeçilen Eğri (Eger) kalesi vardı. 24 Eylül 1596′da başlayan kuşatma
12 Ekim’de başarıya ulaştı ve kent Türk topraklarına katıldı.
Muharebenin öncesi
Alman Kralının kardeşi Arşidük Maximilien’in komuta ettiği
Avusturya ordusu Eğri kalesini geri almak ve Türk ordusunu vurmak üzere
harekete geçti. Bu ordunun sayıca zayıf olduğunu düşünen Sadrazam Damat
İbrahim Paşa 22 Ekim’de Avusturya ordusuna en yakın durumda bulunan
Cafer Paşa’ya taarruz emri verdi. 10.000 askere sahip Rumeli Beylerbeyi
Veli Paşa’nın emre uymamasıyla elindeki 4.500 askerle rakip ordunun
üzerine yürüyen Cafer Paşa büyük kayıplara uğradı ve muharebe
meydanından çekildi.
Muharebe
Bunun üzerine asıl Osmanlı ordusu Mezőkeresztes Ovası’na (Haçova)
yürüyerek 25 Ekim günü burada mevzilendi ve düşmanı beklemeye başladı.
Avusturya-Alman ordusunda isyan halinde bulunan Erdel kuvvetlerinin
yanısıra İspanyol, Macar, Leh (Polonyalı), Belçikalı, Hollandalı,
Papalık, Çek ve Slovak kuvvetleri de vardı.
İlk günkü çatışmalarda Kırım Hanı Fetih Giray Han ve Ağaoğlu Sinan
Paşa’nın komutasındaki Türk öncü kuvvetleri Avusturya ordusuna 6.000
kişilik ağır bir kayıp verdirdi. Ancak tüm hatlarıyla Türk ordusunun
merkezine yüklenen Avusturya ordusu Yeniçerileri de şaşırtan ateş gücü
ile büyük kayıplar verdirdi. III. Mehmed’in de otağa çekilmesi ve
Sadrazam İbrahim Paşa’nın da padişaha ordunun çekilmesini telkin etmesi
ile orduda genel bir bozgun havası esmeye başladı.
Ancak muharebenin yazgısını değiştiren iki ilginç olay oldu.
Birincisi geri çekilmek üzere atına binmiş olan III. Mehmet’in atının
dizginlerinden tutarak gitmesine mani olan hocası Hacı Sadeddin
Efendi’nin gazileriyle ve Kırım atlılarıyla Avusturya ordusunu şaşırtan
bir taarruza kalkışması, ikincisi ise Osmanlı ordusunun merkezine kadar
gelmiş Avusturya ordusunun askerlerinin yağmaya girişmesi üzerine geri
hizmetteki askerlerin ellerine ne geçirdilerse yağmaya dalmış olan
düşman askerlere girişmeleri idi.
Türk süvarilerinin seri manevrası sayesinde muharebe sırasındaki
ateş menzili avantajını yitiren ve yağmaya girişmiş askerlerini de
tekrar disipline sokamayan Avusturya ordusu çekilmeye başladı. “Kafir
kaçtı, Nemçelü sındı!” nidalarıyla bozgun havası zafer havasına döndü ve
bu defa Türk ordusu tüm hatlarıyla muharebe düzenini kaybetmiş
Avusturya ordusuna yüklendi. Maximilien yalnızca 20.000 askerini
düzensiz şekilde geri çekilirken bataklığa saplanmaları sonucunda
kaybetti. İmparatorluk armalı yaklaşık 100 top Türklerin eline geçti.
Sonuç
Bu başarı, Avrupa içlerine kadar sokulmuş Osmanlı Devleti’nin bu
topraklardaki son büyük muharebe zaferi oldu. Ancak mevsimin ilerlemiş
olması nedeniyle Türk ordusunun ileri harekatını sürdürmemesi Avusturya
ordusunun tam olarak örselenememesine neden oldu. Daha sonrasında ise
gerek savaşın kötü bir şekilde yönetilmesi, gerekse Romen
voyvodalıklarının isyanının yayılması savaşın Osmanlı Devleti’nin
aleyhine dönmesine ve 1606′ya kadar uzamasına neden oldu.
1578-90 Osmanlı-İran Savaşı’nın ve 1580′den beri İspanya’nın
Amerika kıtasından Avrupa ekonomisine soktuğu altınların yarattığı
enflasyonun yarattığı büyük mali sorunların daha da büyümesi Osmanlı
hazinesini iflas noktasına getirdi. Ayrıca tarihinin belki de o zamana
kadarki en büyük mali bunalımıyla mücadele eden Anadolu halkı “Eğri
Sefer-i Hümayunu” için asker toplanmasına büyük tepki gösterdi. Celali
İsyanları ile Anadolu büyük bir toplumsal çalkantının içine düştü. 1603
yılında Avusturya ile savaş devam ederken İran’ın da 1590′da kaybettiği
toprakları geri almak üzere savaş açması Osmanlı Devleti’nin iyice
müşkül duruma soktu.
Bu bağlamda Haçova Zaferi prestiji büyük ancak sonuçları açısından
olumsuz etkileri de büyük bir tarihi olay oldu. Öte yandan, Türk
ordusunun son onyıllarda kale kuşatmasında ustalaştığı ancak muharebe
yeteneğinde gerileme olduğu gözle görüldü, ancak zaferin kazanılmış
olması bu gerçeği perdeledi. Ayrıca Avrupa ordularının artan ateş gücü
de bu muharebede bir gerçek olarak ortaya çıktı.
Kanije Kalesi’nin fethi
Satırcı Mehmed Paşa iki yıldır hiçbir askeri başarı kazanamamıştı.
Bu süre içinde bazı Osmanlı kaleleri Avusturyalıların eline geçmişti.
Mehmed Paşa’nın idamı üzerine, Sadrazam Damat İbrahim Paşa ordunun
başına geçti ve Belgrad’a geldi. Bu sırada Avusturya barış istemişti.
Avusturyalılar daha önce geri aldıkları Eğri’yi ve Hatvan’ı Osmanlılara
vermeyi önerdiler. Bu öneriye karşılık, Osmanlı temsilcileri Estergon,
Novigrad, Filek ve Yanıkkale’yi istediler. Antlaşma yapılamadı.
Belgrad’da kışı geçiren Damat İbrahim Paşa, Kanije Kalesini kuşatıp
sıkıştırmaya başladı. Kuşatma devam ederken kale içinde esir olan
Osmanlı askerleri canlarını feda etmek uğruna havaya uçurdukları barut
deposu kalenin harap olmasına yol açtı. Ancak yine de teslim olmayan
Kanije kalesinin yardımına bu seferde Philippe Emmanuel komutasındaki
20.000 kişilik bir ordu geldi. İki ateş arasında kalan Osmanlı ordusu
kahramanca savaşmaya devam etti. Yardıma gelen düşman ordusunun geri
çekilmesi üzerine, 40 gün süren bir kuşatmadan sonra Kanije teslim oldu.
Beylerbeyliğin merkezi Kanijeye alındı, Kanije Beylerbeyliği
Tiryaki Hasan Paşa’ya verildi. Sultan III. Mehmed bu başarısından dolayı
Damat İbrahim Paşa’ya kendisi padişah olarak yaşadığı sürece
sadrazamlıkta kalacağı vaadinde bulundu (10 Eylül 1601). Kanije kalesini
geri almaya çalışan Arşidük Ferdinand, Kanije’yi büyük bir orduyla
kuşattı. Tiryaki Hasan Paşa komutasındaki az sayıda asker iki aydan
fazla kaleyi korudu. Yiyecek içecek malzemesi ve cephanesi tükenmeye
başlayan Osmanlı kuvvetleri beklenmedik bir çıkışla kendisinden kat kat
üstün görünen düşman ordusunu Kanije kalesi önünde yendi (18 Kasım
1601). Bu zaferden sonra İstolni, Belgrad ve Estergon, 1603′de de Uyvar
fethedildi.
Diplomatik İlişkiler
Safevi devleti ile ilişkiler
İran 1590 yılında imzalanan ve 13 yıl süren antlaşmayı bozmuştu.
Şah I. Abbas Safevi, Osmanlı Devletinin Avusturya ile savaş halinde
olmasını fırsat bildi. Ferhat Paşa Antlaşmasıyla kaybettiği toprakları
geri almaya çalışan Safeviler, Osmanlı Devletinde çıkan Celali
İsyanlarından da yararlanmaya çalışarak 25 Ağustos 1603′de savaş açtı.
Şah Abbas Tebriz’i Erivan’ı aldı. Safeviler devleti yeniden güçlenmişti.
İran ile savaş devam ederken III. Mehmed 38 yaşında vefat etti. Kabri,
Ayasofya’da kendi türbesindedir. Annesi fars kökenli olan Şah I Abbas
Safeviler devletini giderek Iranlaşmaya doğru sürükledi ve diğer bir
Türk devleti olan Osmanlıların onlarla yaptıkları savaşlar sonuçta
Azerbaycan ve Anadolu Türklerini bir kez daha bir araya gelmemek üzere
ayırdı.
Mimari çalışmalar
İmar konusunda çalışmalar yaptıran Sultan III. Mehmed, süt annesi
Halime Hatun adına Gölmarmara Halime Hatun Camii ve Külliyesini, ayrıca
validesi Safiye Sulta
n adına da Yeni Valide Camii ve Külliyesini
yaptırdı. Bundan başka birçok camiyi tamir ettiren Sultan III. Mehmed,
Yeni Camii’nin de temelini attırdı.
III. Mehmed (Osmanlı Türkçesi: محمد ثالث Mehmed-i sālis) (d. 26
Mayıs 1566 – ö. 21 Aralık 1603) 13. Osmanlı padişahı. Tahta çıktığı 1595
yılından ölümüne kadar padişahlığını sürdürmüştür.