WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ



Join the forum, it's quick and easy

WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ

WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ

***Wep Arısı Arı Bir Sitedir. Wep Arısı Gerçek Düşünçeyi Yansıtan Sitedir***


    III.Mehmed Dönemi Fetihler

    ZonGiSi
    ZonGiSi


    Mesaj Sayısı : 173
    Points : 63015
    Reputation : 3
    Kayıt tarihi : 11/12/12
    Yaş : 45

    III.Mehmed Dönemi Fetihler  Empty III.Mehmed Dönemi Fetihler

    Mesaj tarafından ZonGiSi C.tesi 01 Haz. 2013, 15:37

    III.Mehmed Dönemi Fetihler


    Avusturya ve Eflak Seferleri


    Sultan III. Mehmed, babası Sultan III. Murat döneminde başlayan
    Osmanlı-Avusturya Savaşı devam ederken tahta geçmiştir . Sultan III.
    Mehmed tahta çıkar çıkmaz Avusturya ve Eflak sorunlarıyla ilgilenmiştir.
    1595 yılında Avusturya kuvvetleri Estergon Kalesi’ni kuşatmışlar, 40 km
    uzakta olan Mehmed Paşa Estergon Kalesine yardıma gitmemiştir. Hiçbir
    yardım alamayan Estergon Kalesi kahramanca direnmesine rağmen, sayıca
    üstün olan Avusturyalılara teslim olmak zorunda kalmıştır (2 Eylül
    1595).


    Sinan Paşa, Eflak Prensi Mihai Viteazul üzerine seferler
    düzenlemiştir. Osmanlı kuvvetleri Bükreş ve Tergovişte’yi ele
    geçirmişler fakat çok geçmeden Mihai karşı saldırıya geçmiş ve Osmanlı
    kuvvetleri geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu sırada bataklıklara düşen
    Osmanlı askerlerinin büyük bir kısmı şehit olmuştur. Daha sonra
    Tuna’dan karşı kıyıya geçilirken gerekli önlemlerin alınmamasından
    dolayı yeni bir saldırıya maruz kalan Osmanlı akıncıları çok büyük
    kayıplar vermiştir.


    Estergon Kalesi’nin düşmesinden sonra Tuna kıyısındaki Vişegrad da
    düşmanın eline geçmiştir. Birçok önemli kale ve şehirlerin kaybedilmesi
    İstanbul’da devlet erkanı ve yeniçerilerin tepkisine neden oldu.
    Yeniçeriler de Sultan’ın sefere çıkmasını istiyorlardı.


    Eğri Kalesi’nin fethi



    Durumun kötüye gittiğini anlayan Sultan III. Mehmed’in, devlet büyüklerini toplayıp:


    “Ceddimiz, devletimizin kurucusu Osman Gazi Hazretlerinden, büyük
    dedemiz Kanuni Sultan Süleyman’a kadar bütün padişahlar askerin önünde
    sefere çıkmışlardır. Dedemiz Sultan İkinci Selim’le (II. Selim)
    cennetmekan pederimiz Sultan Murad (III. Murat) bu usulü bozdular. Biz
    dahi, başlangıçta seferi paşalarımıza ısmarlamakla hataya düştük. Asker
    evlatlarımız bizi başlarında görmek isterler. Kararımız odur ki yakında
    sefere çıkacağız. Hazırlıklar tamamlansın. Küffara haddini bildirmeye
    gitmek gerekir.”


    dediği; kendisine karşı çıkan annesi Safiye Sultan’ı da şöyle cevapladığı:


    “Valide, biz Sultan oğlu sultanız, kullanmayacaksak Eyüp Sultan
    Camiinde bu kılıcı niçin kuşandık? Kararımız karardır, sefere çıkacağız.
    Taht uğruna devleti feda etmeyiz.”

    ve bunun üzerine 20 Haziran’da ordunun hareket ederek, kuşatılan
    Eğri Kalesi’nin 12 Ekim 1596′da padişaha teslim edildiği anlatılıyor.




    Haçova Savaşı 24-26 Ekim 1596 tarihleri arasında Osmanlı ordusunun
    Avusturya İmparatorluğu ve Erdel krallığı kuvvetlerine karşı kazandığı
    bir zaferdir.


    Muharebeden önceki gelişmeler


    Avusturya Arşidüklüğü’nün topraklarından Osmanlı Devleti’ne
    akınlar yapan Uskoklar 1568′den beri barış halindeki iki devletin
    ilişkilerini gergin bir düzeye getirmişti. Buna karşılık Bosna Valisi
    Telli Hasan Paşa’nın Avusturya’nın elindeki Hırvatistan bölgelerine
    yaptığı akınlar da barışı bozabilecek mahiyetteydi. 29 Haziran 1593′te
    Hasan Paşa’nın Kulpa önlerinde şehit düşmesiyle birlikte ordusunun da
    imha edilmesi bölgedeki dengeleri altüst eden bir gelişme oldu. 4 Temmuz
    1593′te Osmanlı Devleti Avusturya’ya savaş açtı ve Koca Sinan Paşa
    komutasındaki Türk ordusu Avusturya sınırına yürüdü.


    Bu ilk seferde, bir süre önce Avusturya tarafından ele geçirilmiş
    olan ve Macaristan’ın batısındaki Balaton Gölü’nün kuzeyinde yeralan
    Varpalota ve Veszprém kaleleri geri alındı. Ancak ordu, Székesfehervar
    (Osmanlı döneminde İstolni Belgrad) önlerinde Avusturya ordusu
    karşısında başarısızlığa uğradı. 1 Ekim 1593′te ise Avusturya Osmanlı
    Devleti’ne 1533 yılından beri vermekte olduğu haracı kestiğini ilan
    etti.


    1594 yılında Avusturyalıların Estergon ve Hatvan kuşatmaları
    püskürtüldü, ayrıca Tata, St. Martin ve Györ (Osmanlı döneminde
    Yanıkkale) kaleleri fethedildi. Ancak 1595 yılında Sultan III. Murad’ın
    vefatı ve Osmanlı’ya bağlı Erdel, Eflak ve Boğdan voyvodalıklarının
    (bugünkü Romanya) isyanıyla Avusturya cephesinin idaresi boşluğa düşüp,
    ordunun önceliği de Romen voyvodalıklarının isyanı bastırmaya dönüşünce
    Avusturya cephesinden olumsuz haberler gelmeye başladı. 2 Eylül 1595′te
    Estergon kalesi Avusturyalıların eline geçti.


    Bunun üzerine III. Mehmet ordusunun başında sefere çıkmaya karar
    verdi. Bu Kanuni Sultan Süleyman’ın 1566 yılındaki Zigetvar seferinden
    beri 30 yıl aradan sonra bir Osmanlı padişahının ordusunun başında ilk
    sefere çıkışıydı. Seferde 1552 yılında kuşatılmasına rağmen alınamayan,
    1566′da da Zigetvar’ın fethinde karar kılınması üzerine kuşatılmasından
    vazgeçilen Eğri (Eger) kalesi vardı. 24 Eylül 1596′da başlayan kuşatma
    12 Ekim’de başarıya ulaştı ve kent Türk topraklarına katıldı.


    Muharebenin öncesi


    Alman Kralının kardeşi Arşidük Maximilien’in komuta ettiği
    Avusturya ordusu Eğri kalesini geri almak ve Türk ordusunu vurmak üzere
    harekete geçti. Bu ordunun sayıca zayıf olduğunu düşünen Sadrazam Damat
    İbrahim Paşa 22 Ekim’de Avusturya ordusuna en yakın durumda bulunan
    Cafer Paşa’ya taarruz emri verdi. 10.000 askere sahip Rumeli Beylerbeyi
    Veli Paşa’nın emre uymamasıyla elindeki 4.500 askerle rakip ordunun
    üzerine yürüyen Cafer Paşa büyük kayıplara uğradı ve muharebe
    meydanından çekildi.


    Muharebe



    Bunun üzerine asıl Osmanlı ordusu Mezőkeresztes Ovası’na (Haçova)
    yürüyerek 25 Ekim günü burada mevzilendi ve düşmanı beklemeye başladı.
    Avusturya-Alman ordusunda isyan halinde bulunan Erdel kuvvetlerinin
    yanısıra İspanyol, Macar, Leh (Polonyalı), Belçikalı, Hollandalı,
    Papalık, Çek ve Slovak kuvvetleri de vardı.


    İlk günkü çatışmalarda Kırım Hanı Fetih Giray Han ve Ağaoğlu Sinan
    Paşa’nın komutasındaki Türk öncü kuvvetleri Avusturya ordusuna 6.000
    kişilik ağır bir kayıp verdirdi. Ancak tüm hatlarıyla Türk ordusunun
    merkezine yüklenen Avusturya ordusu Yeniçerileri de şaşırtan ateş gücü
    ile büyük kayıplar verdirdi. III. Mehmed’in de otağa çekilmesi ve
    Sadrazam İbrahim Paşa’nın da padişaha ordunun çekilmesini telkin etmesi
    ile orduda genel bir bozgun havası esmeye başladı.


    Ancak muharebenin yazgısını değiştiren iki ilginç olay oldu.
    Birincisi geri çekilmek üzere atına binmiş olan III. Mehmet’in atının
    dizginlerinden tutarak gitmesine mani olan hocası Hacı Sadeddin
    Efendi’nin gazileriyle ve Kırım atlılarıyla Avusturya ordusunu şaşırtan
    bir taarruza kalkışması, ikincisi ise Osmanlı ordusunun merkezine kadar
    gelmiş Avusturya ordusunun askerlerinin yağmaya girişmesi üzerine geri
    hizmetteki askerlerin ellerine ne geçirdilerse yağmaya dalmış olan
    düşman askerlere girişmeleri idi.

    Türk süvarilerinin seri manevrası sayesinde muharebe sırasındaki
    ateş menzili avantajını yitiren ve yağmaya girişmiş askerlerini de
    tekrar disipline sokamayan Avusturya ordusu çekilmeye başladı. “Kafir
    kaçtı, Nemçelü sındı!” nidalarıyla bozgun havası zafer havasına döndü ve
    bu defa Türk ordusu tüm hatlarıyla muharebe düzenini kaybetmiş
    Avusturya ordusuna yüklendi. Maximilien yalnızca 20.000 askerini
    düzensiz şekilde geri çekilirken bataklığa saplanmaları sonucunda
    kaybetti. İmparatorluk armalı yaklaşık 100 top Türklerin eline geçti.


    Sonuç



    Bu başarı, Avrupa içlerine kadar sokulmuş Osmanlı Devleti’nin bu
    topraklardaki son büyük muharebe zaferi oldu. Ancak mevsimin ilerlemiş
    olması nedeniyle Türk ordusunun ileri harekatını sürdürmemesi Avusturya
    ordusunun tam olarak örselenememesine neden oldu. Daha sonrasında ise
    gerek savaşın kötü bir şekilde yönetilmesi, gerekse Romen
    voyvodalıklarının isyanının yayılması savaşın Osmanlı Devleti’nin
    aleyhine dönmesine ve 1606′ya kadar uzamasına neden oldu.


    1578-90 Osmanlı-İran Savaşı’nın ve 1580′den beri İspanya’nın
    Amerika kıtasından Avrupa ekonomisine soktuğu altınların yarattığı
    enflasyonun yarattığı büyük mali sorunların daha da büyümesi Osmanlı
    hazinesini iflas noktasına getirdi. Ayrıca tarihinin belki de o zamana
    kadarki en büyük mali bunalımıyla mücadele eden Anadolu halkı “Eğri
    Sefer-i Hümayunu” için asker toplanmasına büyük tepki gösterdi. Celali
    İsyanları ile Anadolu büyük bir toplumsal çalkantının içine düştü. 1603
    yılında Avusturya ile savaş devam ederken İran’ın da 1590′da kaybettiği
    toprakları geri almak üzere savaş açması Osmanlı Devleti’nin iyice
    müşkül duruma soktu.


    Bu bağlamda Haçova Zaferi prestiji büyük ancak sonuçları açısından
    olumsuz etkileri de büyük bir tarihi olay oldu. Öte yandan, Türk
    ordusunun son onyıllarda kale kuşatmasında ustalaştığı ancak muharebe
    yeteneğinde gerileme olduğu gözle görüldü, ancak zaferin kazanılmış
    olması bu gerçeği perdeledi. Ayrıca Avrupa ordularının artan ateş gücü
    de bu muharebede bir gerçek olarak ortaya çıktı.


    Kanije Kalesi’nin fethi


    Satırcı Mehmed Paşa iki yıldır hiçbir askeri başarı kazanamamıştı.
    Bu süre içinde bazı Osmanlı kaleleri Avusturyalıların eline geçmişti.
    Mehmed Paşa’nın idamı üzerine, Sadrazam Damat İbrahim Paşa ordunun
    başına geçti ve Belgrad’a geldi. Bu sırada Avusturya barış istemişti.
    Avusturyalılar daha önce geri aldıkları Eğri’yi ve Hatvan’ı Osmanlılara
    vermeyi önerdiler. Bu öneriye karşılık, Osmanlı temsilcileri Estergon,
    Novigrad, Filek ve Yanıkkale’yi istediler. Antlaşma yapılamadı.
    Belgrad’da kışı geçiren Damat İbrahim Paşa, Kanije Kalesini kuşatıp
    sıkıştırmaya başladı. Kuşatma devam ederken kale içinde esir olan
    Osmanlı askerleri canlarını feda etmek uğruna havaya uçurdukları barut
    deposu kalenin harap olmasına yol açtı. Ancak yine de teslim olmayan
    Kanije kalesinin yardımına bu seferde Philippe Emmanuel komutasındaki
    20.000 kişilik bir ordu geldi. İki ateş arasında kalan Osmanlı ordusu
    kahramanca savaşmaya devam etti. Yardıma gelen düşman ordusunun geri
    çekilmesi üzerine, 40 gün süren bir kuşatmadan sonra Kanije teslim oldu.


    Beylerbeyliğin merkezi Kanijeye alındı, Kanije Beylerbeyliği
    Tiryaki Hasan Paşa’ya verildi. Sultan III. Mehmed bu başarısından dolayı
    Damat İbrahim Paşa’ya kendisi padişah olarak yaşadığı sürece
    sadrazamlıkta kalacağı vaadinde bulundu (10 Eylül 1601). Kanije kalesini
    geri almaya çalışan Arşidük Ferdinand, Kanije’yi büyük bir orduyla
    kuşattı. Tiryaki Hasan Paşa komutasındaki az sayıda asker iki aydan
    fazla kaleyi korudu. Yiyecek içecek malzemesi ve cephanesi tükenmeye
    başlayan Osmanlı kuvvetleri beklenmedik bir çıkışla kendisinden kat kat
    üstün görünen düşman ordusunu Kanije kalesi önünde yendi (18 Kasım
    1601). Bu zaferden sonra İstolni, Belgrad ve Estergon, 1603′de de Uyvar
    fethedildi.


    Diplomatik İlişkiler


    Safevi devleti ile ilişkiler


    İran 1590 yılında imzalanan ve 13 yıl süren antlaşmayı bozmuştu.
    Şah I. Abbas Safevi, Osmanlı Devletinin Avusturya ile savaş halinde
    olmasını fırsat bildi. Ferhat Paşa Antlaşmasıyla kaybettiği toprakları
    geri almaya çalışan Safeviler, Osmanlı Devletinde çıkan Celali

    İsyanlarından da yararlanmaya çalışarak 25 Ağustos 1603′de savaş açtı.
    Şah Abbas Tebriz’i Erivan’ı aldı. Safeviler devleti yeniden güçlenmişti.
    İran ile savaş devam ederken III. Mehmed 38 yaşında vefat etti. Kabri,
    Ayasofya’da kendi türbesindedir. Annesi fars kökenli olan Şah I Abbas
    Safeviler devletini giderek Iranlaşmaya doğru sürükledi ve diğer bir
    Türk devleti olan Osmanlıların onlarla yaptıkları savaşlar sonuçta
    Azerbaycan ve Anadolu Türklerini bir kez daha bir araya gelmemek üzere
    ayırdı.


    Mimari çalışmalar


    İmar konusunda çalışmalar yaptıran Sultan III. Mehmed, süt annesi
    Halime Hatun adına Gölmarmara Halime Hatun Camii ve Külliyesini, ayrıca
    validesi Safiye Sulta
    n adına da Yeni Valide Camii ve Külliyesini
    yaptırdı. Bundan başka birçok camiyi tamir ettiren Sultan III. Mehmed,
    Yeni Camii’nin de temelini attırdı.
    III. Mehmed (Osmanlı Türkçesi: محمد ثالث Mehmed-i sālis) (d. 26
    Mayıs 1566 – ö. 21 Aralık 1603) 13. Osmanlı padişahı. Tahta çıktığı 1595
    yılından ölümüne kadar padişahlığını sürdürmüştür.

      Forum Saati Paz 19 Mayıs 2024, 13:04