WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ



Join the forum, it's quick and easy

WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ

WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ

***Wep Arısı Arı Bir Sitedir. Wep Arısı Gerçek Düşünçeyi Yansıtan Sitedir***


    IV. Murad

    ZonGiSi
    ZonGiSi


    Mesaj Sayısı : 173
    Points : 62835
    Reputation : 3
    Kayıt tarihi : 11/12/12
    Yaş : 45

    IV. Murad  Empty IV. Murad

    Mesaj tarafından ZonGiSi C.tesi 01 Haz. 2013, 15:47

    IV. Murad



    IV. Murad  4.muratOsmanlı
    pâdişâhlarının on yedincisi veİslâm halîfelerinin seksen ikincisi.
    Babası Birinci Ahmed Han, annesi Mâhpeyker (Kösem) Sultandır. 27 Temmuz
    1612’de İstanbul’da doğdu. Tam bir İslâm terbiyesi ve ahlâkı ile
    yetiştirildi. Enderun mektebindeki hocalarından husûsî dersler aldı.
    Genç Osman’ın başına gelen acı felâket ve yerine geçen amcası Mustafa
    Hanın kısa bir süre sonra tahttan indirilmesi üzerine henüz on bir
    yaşında iken 10 Eylül 1623’te Osmanlı tahtına çıktı. Eyyûb Sultan
    hazretlerinin türbesinde hocası Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin elinden kılıç
    kuşandı. Yaşı küçük olduğu için, devleti bilfiil idâre edemeyeceği
    görüşü hâkim olarak annesi Mâhpeyker Kösem Sultan, saltanat nâibesi
    tâyin edildi.
    Tahta geçtiğinde, iç ve dış işlerdeki karışıklıklar devam ediyordu.
    İdârî işler karışık olduğundan, Yeniçeri ve Sipâhi askerleri zorbalığa
    baş vuruyorlardı. Vasî durumunda olan annesi Mâhpeyker Kösem Sultanın
    yardımı ile iş başına kıymetli devlet adamları ve kumandanlar getirerek,
    ortalığı düzeltti. İran Şâhı Birinci Abbâs (1588-1629), Osmanlı
    hudûdunu geçip, Bağdat’ı işgâl ederek, otuz bin Ehl-i sünnet Müslümânı
    kadın, çoluk çocuk demeden kılıçtan geçirdi. Rus Kazakları ise
    kayıklarla Karadeniz sâhilindeki bâzı köyleri yaktılar. 1625’te
    sadrâzamlığa getirilen Hâfız Ahmed Paşa, Kazak korsanlarına ve
    Safevîlere karşı harekete geçti. 1625’te Köstence’de Kazakların iki yüz
    elli kayığı batırılarak, dört bin kadarı öldürüldü. Şah Abbâs’ın
    Bağdat’taki zulmünün önüne geçmek için 1625’te ordu sevk edildi. 11
    Kasım 1625’te Bağdat yakınlarındaki Azamiyye kurtarılarak, Bağdat
    kuşatıldı. Ancak yeniçerilerin isyânıyla Bağdat kuşatmasını kaldıran
    Sadrâzam Hâfız Paşa, Irak’ın kuzey ve güneyini işgalden kurtardı.
    1 Aralık 1626’da Sadrâzamlığa getirilen Kayserili Halil Paşa, tekrar
    başlayan Safevî saldırılarının önüne geçmek ve Abaza Mehmed Paşanın
    isyanlarını bastırmak için 4 Aralık 1626’da sefere çıktı. Serdar Halil
    Paşanın muvaffakiyetsizliği üzerine 6 Nisan 1628’de Sadrâzamlığa Hüsrev
    Paşa getirildi. 22 Eylül 1628’de Abaza Mehmed Paşayı yola getiren yeni
    sadrâzam Safevîlere karşı 5 Mayıs 1630’da Mihribân’da, 14 Temmuz 1630’da
    Cemhâl’da zafer kazandı. İranlılar mağlup olunca, Anadolu’da asâyiş
    temin edildi.
    Dördüncü Murâd Hanın yaşının küçüklüğünden istifâde eden yeniçeriler,
    İstanbul’da zorbalıklarını ve ahâliye kötü muâmeleyi artırdılar.
    Sadrâzam Hüsrev Paşanın azlini bahâne eden yeniçeriler ve sipâhiler
    ayaklanarak saraya yürüdüler. Yeni sadrâzam Müezzinzâde Hâfız Ahmed
    Paşayı öldürdüler (1632). Bundan sonra zorbaların zoru ile sadrazâm olan
    Receb Paşa döneminde İstanbul’da karışıklıklar günlerce sürdü. En küçük
    bir olayda Receb Paşanın tahrîkiyle harekete geçen zorbalar yeni
    kelleler istiyorlardı. Diğer taraftan tahta geçtiği günden îtibâren
    bütün hâdiseleri dikkatle tâkip ederek, eşkiyanın elebaşılarını tesbit
    eden Sultan Murâd Han, 8 Haziran 1632’de devlet idâresini bizzât eline
    aldı. İsyancıların elebaşısı olan Topal Receb Paşayı öldürttü. Yeniçeri
    ve sipâhî ocaklarını sindirerek, zorbalıkların önüne geçti.
    Kahvehâneleri ve meyhâneleri kapatarak tütünü ve alkollü içkileri
    yasakladı. Emri dinlemeyenlere şiddetli cezâlar verileceğini îlân edip,
    sıkı kontroller yaptı ve yaptırdı.
    Lehistan Kazaklarının Karadeniz’de Osmanlı sâhillerine ve Rumeli’de Tuna
    yalılarına yaptıkları saldırının önüne geçmek için 1633 Nisanında
    Lehistan Seferine çıktı. Osmanlı ordusu Edirne’ye geldiğinde, Lehistan
    hükûmeti sulh istedi. 1634’te imzâlanan Osmanlı-Lehistan Antlaşmasına
    göre; Kazak akınlarına son verilmesi, Leh krallarının Kırım hanlarına ve
    Osmanlı sultanına vergi vermesi, esirlerin karşılıklı değiştirilmesi
    kabul edildi.
    Sultan Dördüncü Murâd Han, Safevî saldırılarının önüne geçmek için
    ordunun başında sefere karar verip, hazırlıkları tamamladı. 18 Mart
    1635’te Revan Seferine çıkan Dördüncü Murâd Han, önceden tesbit
    ettirdiği zorbalardan yolu üzerindekileri cezâlandırdı. 27 Temmuz
    1635’te Revan önlerine ulaştı. Sefer boyunca ordunun başında bulunup,
    askerlerle alâkadar olan, kuvvet, heybet ve dehşetinden ürkülen Sultan
    Murâd Hana ordu içinde büyük bir emniyet ve hürmet hissi uyandı. 28
    Temmuz 1635 gecesi başlatılan Revan kuşatmasında bütün muhârebe plânları
    tatbik edildi. Sultan Murâd Hanın kuşatmanın ilk gecesi yaralanan
    askerleri ateş hattından geriye çektirerek hastahâne çadırlarında,
    cerrahlar tarafından tedâvi ettirip, ilâçlarının verilmesini emretmesi
    ve top atışlarında bulunması askerleri coşturdu. Revan kalesini düşürmek
    için yapılacak umûmî taarruz öncesinde Safevîler vire ile teslim olmak
    istediklerini bildirdiler. 8 Ağustos 1635’te Revan kale muhâfızı
    Emirgûneoğlu Tahmasp Kulu Han, Sultan Murâd Hana kaleyi teslim etti.
    Revan Kalesi tâmir edilip, içine on iki bin asker ve yeteri kadar
    cephâne konularak muhâfızlığına Vezir Murtaza Paşa bırakıldı. 11 Eylül
    1635’te Tebriz şehri tekrar zaptedildi. Safevî ordusu, Osmanlılarla
    meydan muhârebesine cesâret edemediğinden karşılaşılmadı. Aras Nehri
    taraflarındaki Zeynelli aşîretinden bin kadar nüfûsun, Pasin-Erzurum,
    Tercan-Erzincan taraflarındaki boş arâzilere iskân edilmesi emrolundu.
    Van ve Diyarbakır’da kalan Sultan Murâd Han, Revan Seferine çıkışından
    on ay sonra 27 Aralık 1635’te İstanbul’a döndü. Osmanlı ordusunun
    doğudan ayrılmasıyla; Safevîler, hududa tecâvüz ederek 1 Nisan 1636’da
    Revan’ı işgâl ettiler. 2 Şubat 1637’de sadrâzamlığa getirdiği Bayram
    Paşayı Doğu Seferi serdarlığına tâyin eden Sultan Murâd Hanın kendisi de
    hazırlıklara başladı ve 8 Mayıs 1637’de Bağdat Seferine çıktı. 16 Kasım
    1638’de kuşatmanın başladığı sırada Pâdişâhtan, daha önce ele
    geçirilmiş bulunan İmâm-ı A’zam türbesini ziyâret etmesi istendi. Ancak
    Sultan; "Bağdat, sapıkların pis ayaklarıyla kirlenirken, gidip o yüce
    İmâmı ziyâretten hayâ ederim." cevâbını verdi. Derhâl tertibât alarak
    muhâsaraya başladı. Şehirde Bektaş Han Türkmen’in kumandasında 40.000
    kişilik bir Safevî garnizonu bulunuyordu. Şâh Sâfî ise, atlı
    kuvvetleriyle Kasr-ı Şîrîn’de olup Osmanlı muhâsarasını gün gün tâkip
    etmesine rağmen müdâhaleye cesâret edemiyordu. Sultan Murâd Han, 12.000
    sipâhiyi İran içlerine sokup Şehriban bölgesini çiğnettiği hâlde, Şâhı
    savaş meydanına çekemedi. Şâh, Bağdat’taki büyük kuvvetlerine güveniyor,
    Pâdişâhın muhâsaradan bıkınca çekilip gideceğini zannediyordu.
    ZonGiSi
    ZonGiSi


    Mesaj Sayısı : 173
    Points : 62835
    Reputation : 3
    Kayıt tarihi : 11/12/12
    Yaş : 45

    IV. Murad  Empty Geri: IV. Murad

    Mesaj tarafından ZonGiSi C.tesi 01 Haz. 2013, 15:48

    Pâdişâhın ve seksen altı yaşındaki şeyhülislâm Yahyâ Efendinin de ön
    safta olduğu bu kuşatmada dehşetli vuruşmalar oldu. Muhâsaranın otuz
    yedinci gününde ön saflarda yalın kılıç kahramanca çarpışarak askeri
    coşturan Sadrâzam Tayyar Mehmed Paşa, birkaç kuleyi ele geçirdiği sırada
    alnından vurularak şehit oldu. Yerine sadârete getirilen Kemankeş
    Mustafa Paşa, selefi gibi gayret edip birkaç kuleyi daha ele geçirdi. Bu
    muvaffakiyetler üzerine muhâsaranın otuz dokuzuncu günü umûmî taarruza
    karar verildi. Sabah erkenden başlayan şiddetli hücum karşısında kale
    teslim oldu.
    Böylece on dört sene on bir ay önce bir ihânet sebebiyle Safevîlerin
    eline düşen Bağdat artık kesin olarak Osmanlı idâresine geçti.
    Sultan Dördüncü Murâd Han, ilk iş olarak İmâm-ı A’zam ve Seyyid
    Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin kabr-i şerîflerini ziyâret etti. Bu
    büyük zâtların türbeleri, sapık düşünceli Safevîler tarafından tahrip
    edilmiş ve eşyâları yağmalanmıştı. Pâdişâh emir verip bütün kabirlerin
    ve eserlerin tâmirini bildirdi. Şeyhülislâm Yahyâ Efendiyi de, bu işlere
    nezâret etmekle vazîfelendirdi. Bu zaferden sonra Bağdat fâtihi diye
    anılan Dördüncü Murâd Han ordu ile Sadrâzam Mustafa Paşayı Bağdat’ta
    bırakarak İstanbul’a döndü. Sadrâzam Kemankeş Mustafa Paşa, büyük bir
    kuvvetle İran içlerine doğru harekete geçtiği sırada Şâhın barış isteği
    ile gönderdiği elçiler geldi. Sadrâzam Kemankeş Mustafa Paşayla İran
    murahhasları Saru Han ve Muhammed Kuli Han arasında yapılan görüşmeler
    sonrasında, aşağı yukarı bugünkü Türk-İran sınırının tesbit edildiği
    Kasr-ı Şîrîn Antlaşması imzâlandı (17 Mayıs 1639). Bu antlaşmaya göre;
    Bağdat, Basra ve Şehr-i zûr havâlisinden mürekkep Irak-ı Arap
    Osmanlılarda, Erivan Safevîlerde kaldı. Ayrıca Safevîlerin gerek Irak,
    gerekse Kars, Ahıska ve Van taraflarına saldırmayacakları, Eshâb-ı
    kirâmı kötülemeyecekleri de antlaşma şartları içinde yer almıştı. Sultan
    Murâd Han, doğuda İran’la meşgulken, batıdaki hâdiselerden de günü
    gününe haber alıyordu. Bilhassa Venediklilerin hudut tecâvüzlerine karşı
    bu Cumhûriyetle bütün ticârî münâsebetlerin kesilmesini ve hemen savaş
    açılmasını emretti. Ancak bu sırada damla hastalığından muzdarip bulunan
    Sultanın durumu ağırlaştı. Bunun üzerine Dîvân, emri çeşitli
    bahânelerle on üç gün geciktirdi. Bu arada Venedik elçisi gelip, dîvânın
    bütün şartlarını kabûl etti ve savaş durduruldu.Nitekim çok geçmeden
    pâdişahın hastalığı daha da artarak 8/9 Şubat 1640 günü, güneş battıktan
    sonra İmâm Yûsuf Efendi Yâsîn-i şerîf okurken vefât etti. Sultanahmed
    Câmii avlusunda Şeyhülislâm Yâhya Efendinin imâmlığında müezzinlerin "Er
    kişi niyyetine!" nidâları ve Müslümanların gözyaşları arasında kılınan
    cenâze namazından sonra babası Birinci Ahmed Hanın türbesine defnedildi.
    Dördüncü Murâd Han Arapça ve batı dillerine hâkim olup her türlü
    memleket meselesine vâkıftı. İlmi ve ilim adamlarını çok sever, fırsat
    buldukça ilim meclislerine gider, onları teşvik ederdi. Evliyâ Çelebi ve
    Kâtib Çelebi gibi âlimler, teşvik ettiği kimseler arasında idi.
    Kur’ân-ı kerîm okumayı ve ibâdetlerini hiç ihmâl etmezdi. Dedesi Yavuz
    Sultan Selim Han gibi o da Hırka-i saâdet dâiresinde Kur’ân-ı kerîm
    okurdu.
    Ömrünü devlete hizmet ve Allahü teâlânın emir ve yasaklarına itâatle
    geçiren bu Türk Hakânı, Ehl-i sünnet düşmanı Acemlerin pekçok
    iftirâlarına mârûz kaldı. Bunlar kendilerinde bulunan zilletleri bu
    büyük pâdişâha da bulaştırmaya kalkıştılar. İnsanlara zulüm ettiğini ve
    içki içtiğini söylediler. Halbuki devrin kaynaklarında Murâd Hanın içki
    içtiğine dâir en küçük bir bilgi yoktur.
    Birçok târihçinin Kânûnî sonrası en büyük Osmanlı pâdişâhı olarak kabûl
    ettikleri Dördüncü Murâd Han, hep dedesi Yavuz Sultan Selim Hana
    benzemeye çalışırdı. Gerçekten de birçok vasıfları onunla uyuşurdu.
    Fakat Yavuz’un sâhip olduğu kıymetli devlet adamlarına ve tecrübeye
    mâlik değildi. Tahta geçtiğinde hazine bomboştu. Vefâtında ise, on beş
    milyon altın olup, gümüş paranın haddi hesâbı belli değildi. Avrupa
    baştan başa istihbârat ağı ile örülmüştü. Avrupalıların en gizli
    sırları, Osmanlı Sarayına gününde ulaşıyor ve ona göre vaziyet
    alınıyordu. Tahta çıktığında neye yaradığı belli olmayan yüz bin
    yeniçeri varken, vefâtında itâat altına alınmış otuz beş bin yeniçeri
    bulunuyordu. Dördüncü Murâd Han, bozulmuş devlet nizâmını yoluna koymak
    için mülâzimlikleri kaldırdı. Timar sistemini yeniden düzene koydu.
    İsrâfın önüne geçmek için kânunlar çıkarttı. Sipâhilerden zorbalıkla ele
    geçirdikleri evkâf idâresini ve diğer hükûmet hizmetlerini aldı.
    Sipâhileri intizam ve itâat altına alarak, bunların ve bir takım
    bozguncuların toplandığı yerler olan kahvehâneleri kapatarak âsâyişi
    temin etti. Yeniçerilik tahsisâtının şuna buna yemlik olması
    sûistimâlini kaldırarak, yeniçeriliği ıslhah etti. Vefâtında içte ve
    dışta huzurlu ve îtibârlı bir devlet bıraktı.
    ZonGiSi
    ZonGiSi


    Mesaj Sayısı : 173
    Points : 62835
    Reputation : 3
    Kayıt tarihi : 11/12/12
    Yaş : 45

    IV. Murad  Empty Geri: IV. Murad

    Mesaj tarafından ZonGiSi C.tesi 01 Haz. 2013, 15:48

    Sultan Murâd Hanın cesâreti, her türlü zorluğa tahammülü, keskin zekâsı,
    hünerleri, askerî dehâsı, atıcılık, binicilik, silâhşörlükteki
    başarısı, askerleri ve tebeası tarafından çok takdir ediliyordu. İki yüz
    okkalık gürzleri kolayca kaldırır, hızla giden iki atın birinden
    diğerine atlar, attığı ok, tüfek mermisinden uzağa düşerdi. Devrinin
    bütün silâhlarını en iyi şekilde kullanırdı.
    En küçük suçları bile memleketin selâmeti için cezâlandırmaktan
    çekinmeyen SultanDördüncü Murâd Hanın merhameti de çoktu. Savaş
    esnâsında otağının yanına kurdurduğu seyyar hastahânelerdeki yaralı ve
    hastaları ziyâret eder, onlarla yakından ilgilenirdi.Memleketin her
    tarafındaki imârethânelerin vakıf şartlarına uygun şekilde çalışması,
    fakir ve yetimlerin aç ve açıkta kalmaması için gayret gösterirdi.
    Din ve devlet menfaatine iş yapanı hemen mükâfatlandıran Sultan Murâd
    Han, pekçok hayırlı işin yanında, Topkapı Sarayında Revan ve Bağdat
    köşkü gibi nâdide eserler, köprüler, kervansaraylar, hanlar ve benzeri
    hayır eserleri de inşâ ettirdi.
    Boğazda yaptırdığı sarayda, oğlu Muhammed’in doğumunda yedi gece
    kandiller astırıp şenlikler yapıldığından, buraya Kandilli denildi.
    Kavaklar’daki kaleleri yaptırdığı gibi, pekçok şehrin de surlarını tâmir
    ettirdi. Bağdat’ı feth edince, İmâm-ı A’zam ve Abdülkâdir-i Geylânî
    hazretlerinin türbelerinin tâmirini yaptırdı. Kâbe-i muazzamayı su
    basması üzerine; Ankaralı Mehmed ile Rıdvan Ağayı Kâbe-i muazzamayı
    tâmirle vazîfelendirdi.
    Sultan Dördüncü Murâd Han devrinde kazanılan zaferlerin yanında pekçok
    âlim, şâir, târihçi ve sanatkâr yetişerek kıymetli eserler meydana
    getirmişlerdir. Bunlardan bibliyografya, târih, coğrafya sâhasında Kâtip
    Çelebi ve Vekâyi-nâme sâhibi Topçular kâtibi Abdülkâdir,
    Ravdat-ül-Ebrâr ve Zafernâme sâhibi Karaçelebizâde Abdülazîz, Târih-i
    Gılmânî sâhibi MehmedHalîfe, teşkilât ve idâre sahasında Koçi Bey
    vardır. Yine Erzurumlu Ömer, Nef’i, Azmizâde Mustafa Hâleti, Nâibî,
    Yahya, Bahâî, Cevrî ve Fehim-i Kadîm, devrinde önde gelen şâirlerdir.
    Yine süslü nesrin on yedinci yüzyıldaki temsilcilerinden Nergîsî de
    Dördüncü Murâd devrinin meşhûrlarındandır.Bundan başka şâir olan bu
    pâdişâhın devrinde halk edebiyâtı sarayca desteklenmiş, zaferlerine
    destanlar, ölümüne halk şâirlerince şiirler yazılmıştır. Bu şâirlerden
    bâzıları saraya intisap etmişlerdir. Bunların belli başlıları Kuloğlu,
    Kâtibî, Kayıkçı Kul Mustafa gibi halk şâirleridir.Yine devrin tekke
    edebiyatındaki büyük temsilcisi Aziz Mahmûd Hüdâyî de, bu devrin
    sahasında önde gelen şâirlerindendir.

      Forum Saati Salı 07 Mayıs 2024, 07:08