WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ



Join the forum, it's quick and easy

WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ

WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ

***Wep Arısı Arı Bir Sitedir. Wep Arısı Gerçek Düşünçeyi Yansıtan Sitedir***


    Osmanlı Devletinde Kültür ve Medeniyet

    ZonGiSi
    ZonGiSi


    Mesaj Sayısı : 173
    Points : 63015
    Reputation : 3
    Kayıt tarihi : 11/12/12
    Yaş : 45

    Osmanlı Devletinde Kültür ve Medeniyet  Empty Osmanlı Devletinde Kültür ve Medeniyet

    Mesaj tarafından ZonGiSi C.tesi 01 Haz. 2013, 13:56

    Osmanlı Devletinde Kültür ve Medeniyet

    A. OSMANLILARDA DEVLET ANLAYIŞI
    Osmanlı devlet yönetiminde, Orta Asya Türk geleneğinin ve sonraki Türk -
    islâm devletlerinin etkileri olmuştur. Osmanlı Dev­leti, Türk
    gelenekleri ve islâm dininin kurallarına göre yönetilmiş­tir.

    Padişahlık Kurumu

    Osmanlı Devleti'nin başında "padişah" bulunuyordu. Padişah­lar yönetim,
    ordu, maliye ve hukuk konularında geniş yetkilere sahiplerdi. Devletin
    mutlak hakimi durumundaydılar. Padişah Osmanlı hanedanına mensuptu.
    Osman Gazi'nin soyundan ge­len ailenin erkek bireyleri, saltanat
    makamına geçiyorlardı. Sal­tanatın Osmanlı ailesine ait olduğu anlayışı,
    devletin yıkılışına kadar devam etmiştir.
    XVII. yüzyıla kadar, devletin başına kimin geçeceği konusunda
    bir düzenleme yoktu. Eski Türk geleneklerinden kaynaklanan
    "Ailenin bütün erkek bireyleri, taht üzerinde hak sahibidir."
    anlayışı geçerliydi.
    Osmanlı egemenlik anlayışında başlangıçta "Ülke, hanedan üyelerinin
    ortak malıdır." anlayışı geçerliydi, l. Murattan iti­baren "Ülke,
    hükümdar ve oğullarının malıdır." anlayışı ge­çerlilik kazandı.
    Osmanlılar birçok Türk devletinden ayrı ola-j rak "ülkenin ve
    hakimiyetin bölünmezliği ilkesi"ni bastan itibaren benimsediler.
    XVII. yüzyıl başlarında I. Ahmet yaptığı düzenlemeyle, tahta Osmanlı
    ailesinin en yaşlı ve olgun olanının geçmesi yöntemi­ni getirdi (Ekber
    ve Erşed sistemi).
    Osmanlı Devleti kurulduğunda küçük bir beylik olduğundan dev­letin
    başında "bey" ya da "gazi" denilen bir hükümdar vardı. "Sultan" unvanı
    ilk defa l. Murat tarafından kullanıldı. Bundan başka "han", "hakan",
    "hünkâr" gibi unvanlar da kullanılıyor­du. 1774 Küçük Kaynarca
    Antlaşması'nda da ilk defa "halife" unvanı kullanıldı. II. Murat'tan
    itibaren hükümdarlara "padişah" denildi.
    Devlet yönetiminde padişahların çok geniş yetkileri vardı. Dev­let
    adamlarının görüşlerine başvurulsa bile, son karar padişaha aitti.
    Padişahın emirleri kanun sayılırdı. Ordulara komuta etmek, büyük devlet
    adamlarını tayin etmek ve gerekli durumlarda diva­na başkanlık yapmak
    padişahın görevleri arasında yer alıyordu.
    Padişah islâm dininin koyduğu hukuk kurallarıyla çelişmeyecek şekilde,
    kural koyma yetkisine sahipti. Padişahın bu yetkisi ve koyduğu kurallar
    örfe dayanmaktaydı. Padişahın koyduğu kural­lar, "ferman" denilen
    belgelerle ilgililere gönderilirdi. Örf kavra-mı, yasama ve yürütmeyi
    içine alıyordu.
    XIX. yüzyılda Tanzimat Fermanı ve Meşrutiyetle padişahların yetkileri
    yeniden düzenlendi. Fakat padişahlar, mutlak ege­menlik hakkını
    kullanmayı sürdürdüler

    Şehzadeler

    Padişahların erkek çocuklarına "şehzade" deniliyordu. Şehza­deler küçük
    yaşlarda sancaklara gönderilir, askerlik ve yönetim alanlarında
    yetiştirilirlerdi. Şehzadelerin yanında "Lala" adı ve­rilen tecrübeli
    bir devlet adamı görev yapardı. XVI. yüzyılın son­larında şehzadelerin
    sancaklara gönderilmesi uygulamasına son verildi. Şehzadeler sarayda
    yetiştirilmeye çalışıldı. Bu yeni uygulama, şehzadelerin devlet
    yönetimiyle bağlantılarının kesil­mesine ve tecrübesiz bir şekilde tahta
    çıkmalarına yol açtı.

    B. MERKEZ TEŞKiLATI

    Osmanlı merkez teşkilatı, padişahın mutlak egemenliğini
    ger­çekleştirmeye yönelik olarak kuruldu. Hükümet, eyaletlerin yö­netimi
    ve ordu doğrudan padişahın şahsına bağlı olarak teşkilat­landırılmıştı.
    Osmanlı yönetim teşkilatının merkezinde padişah ve saray teşkilatı
    vardı.

    1. istanbul'un Yönetimi

    Başkent olmasından dolayı istanbul'un yönetimi ayrıca düzen­lenmişti.
    Şehrin genel düzen ve güvenliği doğrudan sadrazamın sorumluluğundaydı.
    Sadrazam, sefere çıktığında istanbul'la ilgi­lenmek üzere bir Sadaret
    Kaymakamı bırakırdı. Şehrin güven­liği, yeniçeri ağası, subaşı ve
    asesbaşı tarafından sağlanırdı. Belediye hizmetlerinden şehremini,
    adalet işlerinden taht kadı­sı sorumluydu. Sivil kuralları çiğneyen
    yeniçeriler ve diğer as­kerler arasında düzeni Muhzır Ağa sağlardı,
    istanbul'daki her türlü ticaret faaliyetlerinin denetlenmesi "muhtesib"
    in göreviy­di.

    2. Divan-ı Hümayun

    Merkez teşkilatının temeli Divan-ı Hümayun'du. Osmanlılarda ilk Divan,
    Türkiye Selçukluları örnek alınarak Orhan Bey zamanın­da oluşturuldu. O
    dönemde hükümdar, vezir ve Bursa kadısı Di­van toplantılarına
    katılıyordu. Fatih'e kadar, Divan toplantılarına padişah başkanlık etti.
    Fatih'ten itibaren Vezir-/ azamlar bu gö­revi üstlendiler. Padişahlar,
    Divan toplantılarını "kasr-ı adi" de­nilen pencereden izlediler.
    Divan'da siyasi, idari, askeri, örfi, şer'i, adli ve mali konular ile
    şikayet ve davalar görüşülerek karara varılırdı. Alınan kararlar
    sadrazam tarafından padişahın onayına sunulurdu. Divan'da, padişahın
    yetkilerini kullanmak üzere görevlendirilmiş olan üç kolun temsilcileri
    yer alıyordu. Bunlar; seytiye, ilmiye ve ka-lemiyedir.

    Divan Üyeleri ve Görevleri Vezir-i Azam (Sadrazam):

    Padişahtan sonra en yetkili kişidir. Padişahın mutlak vekili sayı­lır ve
    padişahın mührünü taşırdı. Orhan Bey zamanında ilk defa vezir tayin
    edildi. Zamanla sayıları artınca, birinci vezire "Vezir-i azam" adı
    verildi. Vezir-i azam, büyük devlet memurlarının tayi­ni ve görevden
    azlinden sorumluydu. Padişah sefere çıkmazsa "Serdar-ı ekrem" unvanıyla
    ordunun başında bulunurdu. Vezir-i azamlar önce Paşakapısı, daha sonra
    Babıali'de oturdular.

    Vezirler:

    Çeşitli devlet işlerinde yetişmiş kişilerdi. Devlet işlerinde görüş­lerine başvurulur ve vezir-i azamın verdiği işleri
    yaparlardı. XVI. yüzyıl sonlarında sayıları yediye çıkmıştı.


    Kazaskerler:

    1362'de /. Murat, ilk defa kazasker tayin etti. Sayıları Fatih
    za­manında ikiye çıktı. Divan'da büyük davalara bakmak, kadı ve
    müderrislerin tayinlerini yapmak ve görevden almak kazaskerle­rin
    göreviydi.

    Defterdarlar:

    Osmanlı Devleti'nde maliyenin başında bulunan, gider ve gelir­lere bakan
    görevlidir. Başlangıçta bir tane iken, sınırların geniş­lemesiyle
    sayıları üçe çıktı. Bunlar başdefterdar, Anadolu def­terdarı ve şıkk-ı
    sanidir.

    Nişancı:

    Padişah fermanlarına tuğra çekmekle ve devletin arazi kayıtları­nı tutmakla görevliydi.

    Reisülküttap:

    Nişancıya bağlı olarak bürokrasiyi düzenlerdi. Divan üyesi olma
    masına rağmen, tecrübesinden dolayı önemi büyüktü. Divanda verilen
    kararları tamamlamak, fermana uygun emirleri yazmak, padişah ve vezir-i
    azama gelen mektupları tercüme ettirerek ce­vaplar hazırlamak görevleri
    arasındaydı. Bütün bu işleri, kendi­sine bağlı kalemlerle yapardı. Bu
    kalemler beylikçi kalemi, tahvil kalemi, ruus kalemi ve amedi kalemiydi.
    XVIII. Reisülküttap yüz­yıldan itibaren dışişlerinin sorumlusuydu.

    Yeniçeri Ağası:

    Yeniçeri Ocağı'nın en büyük komutanıydı. Vezir rütbesinde ise Divan'daki görüşmelere katılırdı.

    Kaptan-ı Derya:

    Donanma ve denizcilikten sorumluydu. XVI. yüzyılda divan üye­si durumuna gelmiştir.

    Müftü (Şeyhülislam):

    Divan'da alınan kararların islâmiyet'e uygunluğuyla ilgili "fetva"
    verirdi. Müftü, XVIII. yüzyıldan itibaren Şeyhülislam adını almış­tır.
    Divan- Hümayun'da alınan kararların yürürlüğe girmesi, padişahın onayına
    bağlıydı.

    Merkez Teşkilatında Değişiklikler

    XVI. yüzyılın sonlarına doğru Divan-ı Hümayun'un önemi azal­maya
    başladı. XVIII. yüzyılda devlet işleri tamamen sadrazama bırakıldı.
    Sadrazamların güçlenmesiyle Divan-ı Hümayun, Babı­ali'de toplanmaya
    başladı. Babıali artık Osmanlı Hükümeti anla­mına kullanılmaya başladı.
    Devletlerarası ilişkilerin artmasıyla reisülküttablık, dış ilişkileri yürüten bir makam durumuna geldi.
    XIX. yüzyılda merkez teşkilatında önemli gelişmeler oldu. II. Mahmut,
    Divan-ı Hümayun'u kaldırarak yerine Heyet-i Vüke-lâ'yı oluşturdu.
    Bugünkü anlamda bakanlıklar oluşturuldu. Yeni meclisler ve komisyonlar
    kuruldu.
    Tanzimat Dönemi'nde düzenlemeler devam etti. Meclis-i Vâlâ-i Ahkâm-ı
    Adliye yeniden düzenlendi. Yenilikler bu mecliste planlandı. 1854'te
    Meclis-i Âli-i Tanzimat, 1868'de Şura-i Devlet (Danıştay) kuruldu.
    Tanzimat döneminde kara kuvvet­leri komutanlığı durumunda olan
    "Seraskerlik" oluşturuldu.
    l. Meşrutiyetle birlikte Meclis-i Ayan ve Meclis-i Mebusan oluş­turuldu.
    Yürütme gücüne sahip olan padişah, sadrazam ve ba­kanları seçerdi.
    Hükümet de padişaha karşı sorumluydu. 1908'de II. Meşrutiyet'in
    ilanıyla, yeniden Meclis açıldı. Kanun-u Esasi'nin meclis - hükümet
    ilişkilerine yeni düzenlemeler getirildi. 1912'den sonra siyasi partiler
    faaliyete geçti ve parti hükümetleri kuruldu.

    C. TAŞRA TEŞKiLAT!


    1. Osmanlı Kuruluş Devri'nde Taşra Teşkilatı

    Osmanlı Devleti kuruluşunun ilk dönemlerinde tek merkezden
    yönetiliyordu. Temel idare birimi de "Sancak"tı. Sancakların başında
    sancakbeyi bulunuyordu. Sivil yönetici olarak kadılar görev yapıyordu.
    Sınırların genişlemesi sonucunda yönetim yö­nünden eyaletler
    oluşturuldu, l. Murat döneminde (1362 -1389) Rumeli Beylerbeyliği,
    Yıldırım Bayezid döneminde (1389 -1402) Anadolu Beylerbeyliği
    oluşturuldu. Eyaletlerin başında "beylerbeyi" denilen yöneticiler vardı.

    2. XVI. Yüzyıldan itibaren Taşra Teşkilatı a. Askeri ve idari Teşkilat:
    XVI. yüzyılda Osmanlı Devletinin sınırları çok genişledi. Yeni


    eyaletlerin de oluşturulmasıyla eyaletler, yönetim bakımından üçe ayrıldı.

    I. Merkeze Bağlı Eyaletler:

    "imar sisteminin uygulandığı eyaletlerdi. Bu eyaletlere salyane->iz
    (yıllıksız) eyaletler deniyordu. Bu eyaletlerin gelirleri dirlikle-e
    ayrılarak görevlilere verilirdi.

    II. Özel Yönetimi Olan Eyaletler:

    Bunlar. tımar sisteminin uygulanmadığı, vergilerin iltizam yöntemiyle
    yıllık olarak toplandığı eyaletlerdi. Bu yıllık olarak alınan sergiye,
    "saliyane" denirdi.

    III. imtiyazlı Eyaletler:

    iç işlerinde serbest, dış işlerinde Osmanlı Devleti'ne bağlı olan
    hükümetlerdi. Bunlar: Kırım Hanlığı, Eflâk Beyliği, Boğdan Bey­liği.
    Erdel Beyliği, Hicaz Emirliği, Raguza ve Sakız Cumhuriyet­leriydi.
    Bunların yöneticileri kendi soyluları arasından padişah tarafından tayin
    edilirdi. Bu hükümetler savaş zamanlarında kuvvetleriyle Osmanlı
    ordusuna katılır ve her yıl düzenli bir şe­kilde vergi öderlerdi (Hicaz
    ve Kırım hariç).

    b. Kazai - idari Teşkilat:

    Sancaklar "kaza" denilen idari birimlere ayrılmıştı. Kazaların başında
    yönetici olarak kadı bulunurdu. Kadı her türlü idari işle­mi yargı
    denetiminde tutuyordu,
    kadılar:
    - V Merkezden gönderilen emirlerin halka ulaşmasını sağlarlardı.
    - Mahkemeye intikal eden davaları sonuçlandırırlar, nikah, şir­ket
    kurulması gibi işlemleri onaylarlardı ,Y Reayanın istek ve şikayetlerini
    Divana ulaştırırlardı,
    - Her türlü belgeyi onaylarlardı (noterlik).
    - Vergilerin adaletli bir şekilde toplanmasını, toplanan vergile­rin merkeze gönderilmesini sağlarlardı.
    c. Diğer Görevliler: Taşra teşkilatında beylerbeyi, sancakbeyi ve
    kadılar dışında, bunlara bağlı olarak görev yapan Muhtesip. Kapan Emini.
    Beytülmal Emini, Gümrük ve Bac Emini gibi gö­revliler vardı. Bu
    görevliler, hazineden ücret almazlardı. Reaya­ya gördükleri hizmetler
    karşılığında, kanunlarda belirtilen vergi, resim ve harçları
    alıyorlardı.

    d. Mahalli Teşkilat


    Mahalle Teşkilatı:

    Şehirleri meydana getiren mahalleler, genellikle dini kurumların veya
    pazarların etrafında oluşmuştu. Mahallede mahalle imamı, hükümetin
    temsilcisi olarak görev yapar, padişah emirlerini hal­ka duyururdu.

    Köy Teşkilatı:

    Osmanlı Devleti nde en küçük yerleşim ve yönetim birimi köydü. Köy, köy
    ihtiyar heyeti ve bu heyetin başında bulunan köy ket­hüdası tarafından
    yönetilirdi Köylerde bazen kadının temsilcisi, naip bulunurdu.

    Esnaf Teşkilatı:

    Osmanlı toplumunda esnaf, lonca denilen bir teşkilata üyeydiler Her
    esnaf kendi mesleğiyle ilgili bir loncaya üye olur, loncanın denetimine
    girer, imkânlarından yararlanırdı. XIII. ve XIV. yüzyıl-lardakı Ahi
    hareketlerinin devamı olan loncalar yönetim örgütü içinde önemli bir
    birim olarak yer aldı. Başlangıçta bütün din mensupları aynı loncada yer
    alırken, daha sonra XVI. yüzyılda loncalar ayrıldı.


    Loncaların Görevleri:

    • Üye sayısını, malların kalitesini ve fiyatını belirlemek
    • Esnaf ile hükümetin ilişkilerini düzenlemek
    "fi Üyelerinin zararlarını karşılamak ve kredi vermek
    • Çalışamayacak durumdaki üyelerini korumak
    • Esnaflar arasındaki haksız rekabeti önlemek

    Cemaat idareleri:

    Osmanlı Devleti'nde "cemaat" kavramı, Türk ve Müslümanlar dı­şında kalan
    Hristiyan ve Museviler için kullanılmış Ermeni, Rum ve Yahudi cemaati
    şeklinde isimler verilmiştir. Devlet bunları zımmi olarak değerlendirmiş
    ve can. mal güvenliklerini garanti altına almıştır. Zımmilerin kendi iç
    düzenleri ve geleneklerini de­vam ettirmelerine imkân sağlanmıştır.
    Cemaatlerin başkanı kendi din adamlarıydı. Rum Patriği, Erme­ni Patriği
    ve Yahudi Hahambaşısı gibi din adamları, kendi cema­atlerinin devlete
    karşı temsilcisi durumundaydılar.

    3. Taşra Teşkilatındaki Değişmeler

    XVIII, yüzyıldan itibaren taşra teşkilatı bozulmaya başladı. Eya­let ve
    sancaklar arpalık olarak yüksek görevlilere verilmeye başladı. Bu yolla
    göreve gelen beylerbeyi ve sancakbeyleri gö­rev yerlerine gitmeyip vekil
    gönderdiler. Önceleri "müsellim" sonradan "mütesellim" denilen bu
    vekiller, başlangıçta beyler­beyi ve sancakbeylerinin maiyetindeki
    kişilerdi. Daha sonradan "ayan" ve "eşraf" tan kişiler bu görevlere
    getirildi. Ayanlar gi­derek güçlendiler ve yönetimle çatışmaya
    başladılar. Tımar sisteminin bozulmasıyla, vergiler yetersiz kaldı. Bu
    durum yeni vergilerin konulmasında ve eski vergilerin artırılmasında
    et­kili oldu.
    Tanzimat döneminde (1839 - 1876) 1842'de idare teşkilatı de­ğiştirildi,
    iltizam kaldırıldı. Kaza birimleri oluşturularak başına kaza
    müdürlerinin atanması kabul edildi. Kaza müdürlerinin atanmasında,
    halkın isteğinin de dikkate alınması kararlaştırıldı. Eyaletlerde eyalet
    yöneticilerinin katılımıyla "Büyük Meclis" denilen meclis kuruldu.
    Sonradan bu meclise "Eyalet Meclisi" denildi. Sancakların yönetimi
    kaymakamlara verildi. Güvenlik için zaptiye teşkilatları kuruldu.
    1864 yılında Vilayet Nizamnamesi ile taşra yönetim birimleri vi­layet,
    liva (sancak), kaza, köy şeklinde birimlere ayrıldı. 1871'de köy ile
    kaza arasında nahiyeler oluşturuldu. Sancaklarda mutasarrıflar,
    kazalarda kaymakamlar yönetici oldular. Nahiyelerin başına seçimle
    belirlenen nahiye müdürle­ri getirilmesi kararlaştırıldı.

    OSMANLI DEVLETİ'NDE HUKUK

    Osmanlı Devleti'nde hukuk; Şer'i ve Örfi hukuk olmak üzere iki temele
    dayanıyordu. Şer'i hukukun kaynağını: Kuran, hadisler, sünnet, icma ve
    kıyas oluşturuyordu. Örfi hukukun kaynağını ise. anlaşmazlıklara karşı
    çıkarılan padişah fermanları oluşturu­yordu. Örfi hukukun Şer'i hukuk
    kurallarına ters düşmemesine özen gösterilmiştir.

    OSMANLI ASKERi TEŞKiLAT!


    1. Kuruluş Devri'nde Osmanlı Asker; Teşkilatı

    Osmanlı askeri teşkilatında Türkiye Selçukluları, ilhanlılar ve
    Memlüklerin etkisi görülmektedir. Osmanlı Devleti nin ilk zaman­larında
    fetihler, aşiret kuvvetleri, gönüllüler, Alperenler ve akın­cılar
    tarafından yapılıyordu. Fakat bu kuvvetler kale kuşatmala­rında yetersiz
    kalıyor ve kuşatmalar çok uzuyordu. Özellikle Bursa kuşatmasının çok
    uzun sürmesi üzerine, düzenli orduya geçilmesi ihtiyacı doğdu.
    Orhan Bey zamanında ilk düzenli birlikler olarak "yaya" ve "müsellem"
    orduları kuruldu. Yayalar piyade, müsellemler de atlı birliklerdi

    Osmanlıların Rumeli'ye geçişiyle birlikte bu kuvvetler de yeterli olmadı. Bunun üzerine I. Murat döneminde "Yeniçeri Ocağı"
    kuruldu.

    2. Yükselme Devri'nde Osmanlı Askeri Teşkilatı

    Osmanlı askeri teşkilatı, kara ve deniz kuvvetleri olarak iki bö­lümden oluşuyordu.

    Kara Ordusu

    Osmanlı Devleti'nin kara ordusu üç bölümden meydana geliyordu.

    I. Kapıkulu Askerleri

    Osmanlı Devleti'nde Rumeli'deki fetihlerle birlikte daha çok as­kere
    ihtiyaç duyulunca savaş esirlerinin alınmasıyla Yeniçeri Ocağı
    oluşturuldu. Savaş esirleri daha sonraki dönemlerde ihti­yacı
    karşılamayınca II. Murat döneminde "devşirme" yöntemi uygulanmaya
    başladı. Kapıkulu Ocakları zamanla hem ordu­nun, hem de yönetimin önemli
    bir kolu oldu. Devşirilen Hristiyan çocuklar, önce Müslüman bir ailenin
    yanında eğitilir, daha son­ra Acemi Oğlanlar Ocağı nda yetiştirilirdi.
    Devşirmeler, hem sarayda, hem de askeri birliklerde görev yapıyorlardı.
    Kapıkulu askerleri, istanbul'da veya sınır boylarındaki kalelerde
    otururlar, görevleri karşılığı devletten üç ayda bir ulufe denilen maaş
    alır­lardı. Kapıkulu askerleri piyade ve süvari şeklinde iki bölümden
    oluşuyordu:

    a. Kapıkulu Piyadeleri


    Acemi Oğlanlar Ocağı:
    Kapıkulu Ocaklarına asker yetiştirmek amacıyla
    kurulmuştu. Devşirme yoluyla toplanan Hıristiyan ço­cuklar. Türk
    ailelerinin yanında yetiştikten sonra Acemi Oğlanlar Ocağı'na
    alınırlardı

    Yeniçeri Ocağı:
    Kapıkulu askerleri içinde en çok bilinen ve en
    itibarlı ocaktı. Yeniçeriler, savaş olmadığı zamanlarda Divan
    muhafızlığı yaparlar, istanbul'da güvenliği sağlarlar ve sınır
    boy­larındaki kalelerde üç yıl koruyucu olarak kalırlardı Padişah, ilk
    defa tahta çıktığında yeniçerilere "cülus bahşişi" dağıtırdı.
    Ye­niçeriler, emekli olmadan evlenmezler ve askerlikten başka bir işle
    uğraşmazlardı


      Forum Saati Paz 19 Mayıs 2024, 17:52