WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ



Join the forum, it's quick and easy

WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ

WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ

***Wep Arısı Arı Bir Sitedir. Wep Arısı Gerçek Düşünçeyi Yansıtan Sitedir***


    II.Bayezid

    ZonGiSi
    ZonGiSi


    Mesaj Sayısı : 173
    Points : 63015
    Reputation : 3
    Kayıt tarihi : 11/12/12
    Yaş : 45

    II.Bayezid  Empty II.Bayezid

    Mesaj tarafından ZonGiSi C.tesi 01 Haz. 2013, 14:50

    II.Bayezid

    Sultan II. Bayezid Han
    Babası : Sultan II. Mehmed

    Annesi :
    Mükrime Hatun

    Doğduğu Tarih :
    1452

    Padişah Olduğu Tarih:
    19 Mayıs 1481

    Tahttan Mecburen İnişi:
    25 Nisan 1512

    Öldüğü Tarih :
    26 Mayıs 1512




    II.Bayezid  2_bayezidSultân
    II. Bâyezid, Gülbahar Hâtun’dan 1450 yılında Dimetoka Sarayı’nda
    dünyaya geldi. Babası Sultân Fâtih’in nâşı 17 gün saklandı ve Amasya’da
    Sancak Beyi olan Şehzâde Bâyezid İstanbul’a getirilerek tahta çıkarıldı.
    Bazı tarihçilerin, Osmanlı kaynaklarında geçen “îş ü nûşu severdi”
    şeklindeki ifadelerini, onun gençliğinde eğlence ve içkiyi severdi
    şeklinde yorumlamaları asla doğru değildir. Tam aksine veli lakabını
    alan nadir Padişahlardan biridir. Asrındaki maneviyât erleri ve âlimlere
    gösterdiği hürmet de bunun şahididir. Müstakil bir sorunun cevabında da
    özetleyeceğimiz gibi, Fâtih’in vefatıyla Hıristiyan alemi istediğine
    kavuşmuş ve Roma bir İslâm merkezi olmaktan kıl payı kurtulmuştu. İşte
    Şehzâde Cem olayı da bunun tuzu biberi oldu. Sultân Bâyezid, İtalya’daki
    Gedik Ahmed Paşa komutasındaki orduyu hemen geri çağırdı ve maalesef
    1495 yılına kadar, birinci derecede Cem Sultân ve Memlüklülerle meşgul
    oldu. Sultân Bâyezid’in asıl saltanatı 1495 yılından başlatılabilir.

    Bütün bu sıkıntılara rağmen, Sultân Bâyezid, 1483’de 1. Seferini
    Morava’ya ve 1484 yılında ikinci seferini de Boğdan’a yaptı. Maalesef
    düşmanlar, 1485 yılından itibaren, dünyanın 1. ve 2. güçlü devletleri
    olan Memlüklülerle Osmanlıların arasını açmaya muvaffak oldular. Osmanlı
    hacılarının güvenliğini sağlamayan Memlüklülere karşı, Mayıs 1485’de
    Çukurova’ya asker gönderilerek resmen harp başlatılmış oldu. Memlüklü
    Sultânı Kayıtbay düşmanlığın devamını istemiyordu; çünkü bundan
    Endülüs’de Müslümanlara zulmeden İspanya ve Portekiz ve ayrıca tüm
    Hıristiyan blok istifade ediyordu. Neticede Ramazan Oğulları
    Memlüklülerde ve Zülkadir Oğlu Osmanlı’da kalmak üzere, yıllar süren ve
    genellikle Memlüklü lehine sonuçlanan savaş yılları sona erdi.

    1495’de Cem Sultân’ın vefatı ve de Memlüklü ile yapılan sulhden sonra
    yeniden asıl saltanat yıllarına başlayan II. Bâyezid, evvela Boğdan’a
    musallat olan Polonya’ya karşı haretekete girişti. Bununla da kalmadı;
    Venedik, Macaristan ve zaten arada düşmanlık bulunan İspanya ile fiilen
    savaş hali başladı. II. Bâyezid 4. Ve 5. seferini, sırasıyla 1499 ve
    1500 yıllarında Venedik üzerine yaptı. 4 yıl süren savaşlar neticesinde,
    Venedik Balkanlardaki bütün müstemlekelerini, başta Mora ve Yunanistan
    olmak üzere, Osmanlı Devleti’ne teslim mecburiyetinde kaldı. Osmanlı
    orduları, Macaristan ve Bosna’da yaptıkları savaşlarda da önemli
    fetihler elde ettiler.

    Maalesef, bu başarıların ardından, Erdebil’deki Safevî tarikatının
    şeyhlerinden Şeyh Cüneyd, onun oğlu Şeyh Haydar ve nihayet asırlarca
    Osmanlı Devleti’ni fetihlerinden uzak tutan Şah İsmail ve onun Şi’i
    devleti olan Safevîler meselesi ortaya çıktı. 1460’da Şeyh Cüneyd
    katledildi, ama yerine geçen Şeyh Haydar, işi daha da ileriye götürdü.
    Asıl problem, Uzun Hasan’ın da torunu olan Şah İsmail ile başladı. Şah
    İsmail’in desteğiyle Anadolu’dan toplanan Türkmen gençleri, Erdebil’e
    götürülüyor ve orada ciddi bir Şî’a eğitimi verildikten sonra, birer
    Şi’î mollası olarak Osmanlı Sofuları adıyla Anadolu’ya gönderiliyordu.
    1507’de Şah İsmail’in Zülkadir Oğlu Alâüddevle Beyin kızını istemesi ve
    onun da bir Şi’îye kızını vermek istememesi üzerine, II. Bâyezid’in
    kayınpederi ve Yavuz’un da dedesi olan Zülkadir Oğlu beğliğine saldırdı
    ve zulme başladı. Osmanlı Devleti’nden ve Memlüklülerden tepki
    görmeyince iyice şımardı. Tepki, 1487 yılından beri sancakbeğliğinde
    bulunduğu Trabzon’dan yani Yavuz’dan geldi ve Şehzâde Yavuz hemen
    Gürcistan Seferine çıktı. Bu sefer sonucunda, Yavuz komutasındaki
    Osmanlı orduları, Şah İsmail’in oğlu İbrahim Mirza’nın komuta ettiği
    Safevî ordusunu Erzincan yakınlarında perişan etti. Halk, Yavuz adına
    “Yürü Sultân Selim, devrân senindir” türkülerini söylüyor ve babasının
    pasifliğini bir nevi protesto ediyordu.

    Zor olan nokta Şah İsmail’in şahlığı ve şeyhliği beraber götürmesiydi.
    Bu sebeple Antalyalı bir Türkmen olan ve Erdebil’e giderek tam bir Şi’i
    mollası haline gelen Şah Kulu isimli halifesi, çevresine topladığı bazı
    göçebelerle devletin başına yeniden gâile açmaya hazırlanıyordu.
    Veziriazam Ali Paşa, üzerine yürüdü ve Sivas yakınlarındaki Gökçay
    mevkiinde 1511 yılında katledildi. Bu arada önce Kırım’a geçen ve
    ardından da Edirne’ye gelerek babasıyla görüşmek isteyen Selim’e,
    Şehzâde Ahmed ve Korkut taraftarları engel olmak istiyorlardı. Nitekim
    Çorlu’da babasının ordusuyla Şehzâde Selim’in ordusunu karşı karşıya
    getirdiler. Babaya kılıç çekilmez diyerek, Karabulut isimli atıyla kaçtı
    (1511). Aynı yıl Şehzâde Ahmed bu kargaşadan yararlanarak Konya’da
    sultanlığını ilan etti. Meşru veliahdlıktan düştü ve Şehzâde Korkut
    veliahd oldu.

    Yeniçeri ve bazı devlet erkânının ısrarla Şehzâde Selim’i istediğini
    bilen Sultân Bâyezid, başka çare olmadığını anlamıştı. Şehzâde Ahmed'in,
    Şah İsmail'in yakın adamı Nur-ı Ali isimli halifesinin Amasya ve
    Tokat’da kargaşa çıkarmasına rağmen, karşı gelemeyerek Konya’ya gelmesi,
    Selim’in işini kolaylaştırıyordu. Bu hadiseler üzerine, 24 Nisan 1512
    tarihinde Şehzâde Selim lehine tahttan ferâğat eden II. Bâyezid, 11 gün
    Eski Saray’da ikamet ettikten sonra, Dimetoka’ya gitmek üzere yola
    çıktı. Kendisine tahsis edilen ikametgâha ulaşmadan Çorlu yakınlarında
    yolda vefat etti.


    ZEVCELERİ:
    1- Nigâr Hâtûn; Şehzâde Korkut ile Fatma Sultân’ın annesi
    ve Abdullah Vehbi’nin kızı. 2- Şirin Hâtun; Abdullah kızı ve Şehzâde
    Abdullah’ın annesi. 3- Gülruh Hâtun; Abdülhayy’ın kızı ve Alemşah ile
    Kamer Sultân’ın annesi. 4- Bülbül Hâtun; Abdullah kızı ve Şehzâde Ahmed
    ile Hundi Sultân’ın annesi. 5- Hüsnüşah Hâtun; Karamanoğlu Nasuh Bey’in
    kızı. 6- Gülbahar Hâtûn; Abdüssamed’in kızı ve bir görüşe göre Yavuz’un
    annesi. 7- Ferâhşâd Hâtun; Kefe sancak Beği Mehmed’in annesi. 8- Ayşe
    Hâtûn; Zülkadiroğlu Alaaüd-devle Bozkurd Bey’in kızı ve bir görüşe göre
    Yavuz’un annesi.


    ÇOCUKLARI:
    1-Şehzâde Sultân Abdullah Hân. 2- Gevher Mülûk Sultân.
    3-Şehzâde Sultân Korkut Hân. 4-Şehzâde Sultân Ahmed Hân. 5- Yavuz Sultân
    Selim Hân. 6-Şehzâde Sultân Şehinşâh Hân. 7-Şehzâde Sultân Mahmûd Hân.
    8-Şehzâde Sultân Mehmed Hân. 9-Şehzâde Sultân Alem Şah Hân. 10- Selçuk
    Sultân. 11- Hatice Sultân. 12- İlaldı Sultân. 13- Ayşe Sultân. 14- Hundi
    Sultân. 15- Ayn-i Şah Sultân. 16- Fatma Sultân. 17-Şah Sultân. 18- Hüma
    Sultân. 19- Kamer Sultân.

    II. Bâyezid devrinin önemli devlet adamları arasında, Vezir-i
    A’zamlardan İshak Paşa, Hersek-zâde Ahmed Paşa, Çandarlı İbrahim Paşa ve
    Koca Mustafa Paşa; Şeyhülislâmlardan Molla Abdülkerim Efendi ve
    Zenbilli Ali Efendi; ilim ve maneviyât erbabından ise, Molla Lütfi
    Efendi, Sarı Gürz, Muslihuddin bin Sinan Efendi, İdris-i Bitlisî,
    kendilerine uzaktan taltiflerde bulunduğu Molla Cami ve Ubeydullah Ahrar
    Hazretleri ve şairlerden ise, Niyâzî-i Mısrî, Vasfî ve İznikli Celilî
    misâl olarak zikredilebilir.

    Gâzî, âlim, şâir, hattât, veli ve müzehhib gibi çok sıfatları bulunan
    II. Bâyezid, babası Fâtih’in fetihlerini çok iyi hazmetmesine rağmen,
    kendi zamanında sadece 160.000 km2’lik genişleme temin edebilmiştir.
    Fetret devrinden sonra Osmanlı Devleti’nin en sıkıntılı dönemlerinden
    olması, bunun başlıca sebeplerindendir .

      Forum Saati Paz 19 Mayıs 2024, 19:01