WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ



Join the forum, it's quick and easy

WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ

WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
WEP ARISI SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ

***Wep Arısı Arı Bir Sitedir. Wep Arısı Gerçek Düşünçeyi Yansıtan Sitedir***


    Osmanlı Padişahları

    ZonGiSi
    ZonGiSi


    Mesaj Sayısı : 173
    Points : 63015
    Reputation : 3
    Kayıt tarihi : 11/12/12
    Yaş : 45

    Osmanlı Padişahları  Empty Osmanlı Padişahları

    Mesaj tarafından ZonGiSi C.tesi 01 Haz. 2013, 13:54

    Osmanlı Padişahları  Padisahlar

    Osmanlı Padişahları


    Osmanlı Devleti ya da Osmanlı İmparatorluğu
    (Osmanlı Türkçesi: Devlet-i Aliyye-i Osmaniye) 1299-1922 yılları
    arasında varlığını sürdürmüş Türk devletidir.
    Devletin kurucusu ve Osmanlı Hanedanının atası olan Osman Gazi,
    Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyundandır. Devlet, Bilecik ilinin Söğüt
    ilçesinde kurulmuştur. İstanbul ile sınırlı bir şehir devletine dönüşmüş
    olan Bizans İmparatorluğu'nu yıkmış, bazı tarihçilere göre bu Yeni
    Çağ'ı başlatan olay olmuştur.
    Osmanlı Devleti gücünün doruğunda olduğu 16. ve 17. yüzyıllarda üç
    kıtaya yayılmış ve Güneydoğu Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın büyük
    bölümünü egemenliği altında tutmuştur. Ülkenin sınırları batıda
    Cebelitarık Boğazı (ve 1553'te Fas kıyıları)'na, doğuda Hazar Denizi ve
    Basra Körfezi'ne, kuzeyde Avusturya, Macaristan ve Ukrayna'nın bir
    bölümüne ve güneyde Sudan, Eritre, Somali ve Yemen'e uzanmaktaydı.
    Osmanlı Devleti 29 eyaletten ve vergiye bağlanmış Boğdan, Erdel ve Eflak
    prensliklerinden oluşmaktaydı. Devlet zaman zaman denizaşırı
    topraklarda da söz sahibi olmuştur. Atlantik Okyanusu'ndaki kısa süreli
    toprak kazanımları Lanzarote (1585), Madeira (1617), Vestmannaeyjar
    (1627) ve Lundy (1655) bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
    Devlet altı yüzyıl boyunca Doğu dünyası ile Batı dünyası arasında bir
    köprü işlevi görmüştür. Büyük Jüstinyen'in 1000 yıl önce egemen olduğu
    Konstantinopolis (başkent İstanbul ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde
    ele geçirilen çevre bölgeler)'e sahip olan Osmanlı Devleti, Bizans
    İmparatorluğu'nun Müslüman bir ardılı olarak kabul edilir. Osmanlı
    Devleti, Bizanslıların mimari, mutfak, müzik, boş zaman etkinlikleri ve
    devlet yönetimi alanlarındaki gelenek, görenekler ve tarihi birikimini
    de benimsemiş ve bu kavramları devlet bünyesinde yaşamakta olan Asya
    Türk Kültürü ve İslam Kültürü aracılığıyla Osmanlı kültürel kimliği
    olarak adlandırılan özgün bir biçime dönüştürmüşlerdir. Hakimiyeti
    altında bulunan topraklarda yaşayan halklar zaman zaman, toplu ya da
    yerel ayaklanmalar ile Osmanlı iktidarına karşı çıkmışlardır. Genel
    olarak din, dil ve ırk ayrımından uzak durduğu için yüzyıllarca birçok
    devleti ve milleti hakimiyeti altında tutmayı başarmıştır. Osmanlı
    Devleti, Eski Türk örf ve adetlerinin ve İslam kültürünün
    yükümlülüklerinin doğrultusunda bir yönetim şekli belirlemiştir.


    Osmanlılar, bir uç beyliği olarak ortaya çıktılar. Bu nedenle yönetim,
    ilk zamanlar, eski Türk geleneklerine ve fethedilen yerlerin önceki
    uygulamalarına göre düzenlenmişti. Yönetim, Osmanlı ailesine aitti ve
    ailenin başkanı da beyliğin yöneticisiydi. Ancak, bey seçiminde, diğer
    beylerin de düşünceleri alınırdı.
    Osmanlıların, kısa zamanda güçlü bir devlet kurmaları, tutarlı bir
    devlet anlayışının sonucudur. Osmanlı Devleti, daha önceki Türk-İslâm
    devletlerinin kültürel mirasları üzerine kurulmuştu. Osmanlılar, 14.
    yüzyıla kadar, Selçukluların devlet yönetimi konusundaki deneyimlerinden
    en iyi şekilde yararlandılar. Osmanlı devlet anlayışında, Türk-İslâm
    devletlerinin ve Orta Asya geleneğinin etkisi bulunmaktadır. Bununla
    beraber Osmanlılar, gelişen zamana uygun olarak, merkez ve taşra
    yönetiminde, kendilerine özgü bir yönetim geliştirdiler.
    Osmanlı Devleti'nde, devlet başkanı padişah idi. Padişahlar, devletin
    mutlak hâkimiydiler. İdarî, askerî, malî ve hukukî konularda geniş
    yetkilere sahiptiler. Ancak, bu yetkilerini kullanırken kanunlara,
    törelere, gelenek ve göreneklere uymak zorundaydılar. Padişahların
    sorumlulukları, daha önceki Türk devletlerinin hükümdarlarından farklı
    değildi. Ülkenin topraklarını genişletmek ve ülkeyi geliştirmek, halkın
    refah ve mutluluğunu sağlamak padişahın başlıca göreviydi. En önemli
    gprevi ise ülkede adaleti sağlamaktı.
    Padişahın egemenlik yetkisine sahip olması, Osmanlı Devleti'nin yönetim
    şeklini de belirlemişti. Devlet, tam bir merkeziyetçilikle yönetilirdi.
    Ülkenin bütün bölgeleri, başkentten verilen emirlerle yönetilmekteydi.
    Yöneticiler, merkezden atanır ve denetlenirdi.
    Aile içindeki bütün erkek çocuklar, taht üzerinde eşit haklara
    sahiptiler. Bu nedenle, kimin padişah olacağı hakkında 17. yüzyıl başına
    kadar kesin bir kural yoktu. Kimin tahta çıkacağı konusunda, devlet
    adamlarının, ulemanın ve askerlerin tercihleri önemli rol oynamaktaydı.
    Osmanlılardan önceki Türk devletlerinde hükümdarlar, ülkeyi, kardeşleri
    ve kendi çocukları arasında paylaştırırdı. Onlar da hükümdar kadar
    egemenlik hakkına sahiptiler. Bu sistem, güçlü Türk devletlerinin bir
    süre sonra parçalanmalarına ve yıkılmalarına gerekçe oluyordu. Bu
    nedenle Osmanlı şehzadeleri, ancak sancak beyi olabildiler. Yetkileri de
    son derece sınırlıydı. Osmanlılar, Selçuklularda olduğu gibi, bir
    bölgeyi fetheden komutanlara, o bölgenin yönetimini vermediler, alınan
    topraklar mutlaka devlete ait oluyordu.
    19. yüzyılda ilân edilen Tanzimat Fermanı ve Meşrutiyet, padişahların
    yetkilerini yeniden düzenleme amacı taşıyordu. Bununla beraber, gerek
    Tanzimat gerekse Meşrutiyet döneminde padişahlar, mutlak yönetim hakkını
    kullanmaya devam ettiler.


    Padişahlar


    Osmanlı Devleti, kurulduğu zaman küçük bir beylikti. Devletin başında
    ilk zamanlar bey ya da gazi unvanı ile anılan bir hükümdar bulunuyordu.
    Osmanlı hükümdarları içinde ilk defa sultan unvanını I. Murat
    kullanmıştır. Bunların yanı sıra hükümdarlara, han, hakan ve hünkâr da
    denilmiştir. Osmanlı hükümdarlarının en yaygın kullandıkları unvan,
    padişah olmuştur.
    Padişahlar, devletin kurucusu Osman Beyin soyundan gelirlerdi.
    Padişahlık, babadan oğula geçmekle beraber, ilk zamanlar bu konuda belli
    bir veraset sistemi yoktu. Bu durum, eski Türk geleneğinden
    kaynaklanıyordu. Buna göre, ailenin bütün erkekleri, taht üzerinde hak
    sahibiydiler. Bu nedenle, her hükümdar değişikliğinde taht kavgaları
    çıkardı. Tahta çıkan şehzade, egemenlikte hak ileri sürmemeleri için,
    erkek kardeşlerini öldürtmek zorunda kalıyordu. Bu yöntem, bir saltanat
    yasası olarak, 17. yüzyıl başlarına kadar devam etti.
    17. yüzyıl başlarında I. Ahmet zamanında yapılan bir düzenlemeyle,
    Osmanlı ailesinin en yaşlı ve olgun olanının tahta geçmesi usulü
    getirildi.
    Padişahlar, her konuda çok geniş yetkilere sahip bulunuyorlardı. Önemli
    konularda, büyük devlet adamlarının düşüncelerini almakla beraber, son
    kararı yine kendileri verirdi. Divan'a başkanlık etmek (Fatih'le
    birlikte, bu görev sadrazamlara bırakılmıştır.), ordulara komuta etmek,
    büyük devlet adamlarını atamak, savaşa ve barışa karar vermek padişahın
    başlıca görevleriydi. Bu görevlerini yerine getirirken, zamanın
    şeyhülislâmından fetva alırlardı.

    Kaynak: İnternet Alıntı...

      Forum Saati Paz 19 Mayıs 2024, 12:57