Osmanlı Devletinde Kültür ve Medeniyet
A. OSMANLILARDA DEVLET ANLAYIŞI
Osmanlı devlet yönetiminde, Orta Asya Türk geleneğinin ve sonraki Türk -
islâm devletlerinin etkileri olmuştur. Osmanlı Devleti, Türk
gelenekleri ve islâm dininin kurallarına göre yönetilmiştir.
Padişahlık Kurumu
Osmanlı Devleti'nin başında "padişah" bulunuyordu. Padişahlar yönetim,
ordu, maliye ve hukuk konularında geniş yetkilere sahiplerdi. Devletin
mutlak hakimi durumundaydılar. Padişah Osmanlı hanedanına mensuptu.
Osman Gazi'nin soyundan gelen ailenin erkek bireyleri, saltanat
makamına geçiyorlardı. Saltanatın Osmanlı ailesine ait olduğu anlayışı,
devletin yıkılışına kadar devam etmiştir.
XVII. yüzyıla kadar, devletin başına kimin geçeceği konusunda
bir düzenleme yoktu. Eski Türk geleneklerinden kaynaklanan
"Ailenin bütün erkek bireyleri, taht üzerinde hak sahibidir."
anlayışı geçerliydi.
Osmanlı egemenlik anlayışında başlangıçta "Ülke, hanedan üyelerinin
ortak malıdır." anlayışı geçerliydi, l. Murattan itibaren "Ülke,
hükümdar ve oğullarının malıdır." anlayışı geçerlilik kazandı.
Osmanlılar birçok Türk devletinden ayrı ola-j rak "ülkenin ve
hakimiyetin bölünmezliği ilkesi"ni bastan itibaren benimsediler.
XVII. yüzyıl başlarında I. Ahmet yaptığı düzenlemeyle, tahta Osmanlı
ailesinin en yaşlı ve olgun olanının geçmesi yöntemini getirdi (Ekber
ve Erşed sistemi).
Osmanlı Devleti kurulduğunda küçük bir beylik olduğundan devletin
başında "bey" ya da "gazi" denilen bir hükümdar vardı. "Sultan" unvanı
ilk defa l. Murat tarafından kullanıldı. Bundan başka "han", "hakan",
"hünkâr" gibi unvanlar da kullanılıyordu. 1774 Küçük Kaynarca
Antlaşması'nda da ilk defa "halife" unvanı kullanıldı. II. Murat'tan
itibaren hükümdarlara "padişah" denildi.
Devlet yönetiminde padişahların çok geniş yetkileri vardı. Devlet
adamlarının görüşlerine başvurulsa bile, son karar padişaha aitti.
Padişahın emirleri kanun sayılırdı. Ordulara komuta etmek, büyük devlet
adamlarını tayin etmek ve gerekli durumlarda divana başkanlık yapmak
padişahın görevleri arasında yer alıyordu.
Padişah islâm dininin koyduğu hukuk kurallarıyla çelişmeyecek şekilde,
kural koyma yetkisine sahipti. Padişahın bu yetkisi ve koyduğu kurallar
örfe dayanmaktaydı. Padişahın koyduğu kurallar, "ferman" denilen
belgelerle ilgililere gönderilirdi. Örf kavra-mı, yasama ve yürütmeyi
içine alıyordu.
XIX. yüzyılda Tanzimat Fermanı ve Meşrutiyetle padişahların yetkileri
yeniden düzenlendi. Fakat padişahlar, mutlak egemenlik hakkını
kullanmayı sürdürdüler
Şehzadeler
Padişahların erkek çocuklarına "şehzade" deniliyordu. Şehzadeler küçük
yaşlarda sancaklara gönderilir, askerlik ve yönetim alanlarında
yetiştirilirlerdi. Şehzadelerin yanında "Lala" adı verilen tecrübeli
bir devlet adamı görev yapardı. XVI. yüzyılın sonlarında şehzadelerin
sancaklara gönderilmesi uygulamasına son verildi. Şehzadeler sarayda
yetiştirilmeye çalışıldı. Bu yeni uygulama, şehzadelerin devlet
yönetimiyle bağlantılarının kesilmesine ve tecrübesiz bir şekilde tahta
çıkmalarına yol açtı.
B. MERKEZ TEŞKiLATI
Osmanlı merkez teşkilatı, padişahın mutlak egemenliğini
gerçekleştirmeye yönelik olarak kuruldu. Hükümet, eyaletlerin yönetimi
ve ordu doğrudan padişahın şahsına bağlı olarak teşkilatlandırılmıştı.
Osmanlı yönetim teşkilatının merkezinde padişah ve saray teşkilatı
vardı.
1. istanbul'un Yönetimi
Başkent olmasından dolayı istanbul'un yönetimi ayrıca düzenlenmişti.
Şehrin genel düzen ve güvenliği doğrudan sadrazamın sorumluluğundaydı.
Sadrazam, sefere çıktığında istanbul'la ilgilenmek üzere bir Sadaret
Kaymakamı bırakırdı. Şehrin güvenliği, yeniçeri ağası, subaşı ve
asesbaşı tarafından sağlanırdı. Belediye hizmetlerinden şehremini,
adalet işlerinden taht kadısı sorumluydu. Sivil kuralları çiğneyen
yeniçeriler ve diğer askerler arasında düzeni Muhzır Ağa sağlardı,
istanbul'daki her türlü ticaret faaliyetlerinin denetlenmesi "muhtesib"
in göreviydi.
2. Divan-ı Hümayun
Merkez teşkilatının temeli Divan-ı Hümayun'du. Osmanlılarda ilk Divan,
Türkiye Selçukluları örnek alınarak Orhan Bey zamanında oluşturuldu. O
dönemde hükümdar, vezir ve Bursa kadısı Divan toplantılarına
katılıyordu. Fatih'e kadar, Divan toplantılarına padişah başkanlık etti.
Fatih'ten itibaren Vezir-/ azamlar bu görevi üstlendiler. Padişahlar,
Divan toplantılarını "kasr-ı adi" denilen pencereden izlediler.
Divan'da siyasi, idari, askeri, örfi, şer'i, adli ve mali konular ile
şikayet ve davalar görüşülerek karara varılırdı. Alınan kararlar
sadrazam tarafından padişahın onayına sunulurdu. Divan'da, padişahın
yetkilerini kullanmak üzere görevlendirilmiş olan üç kolun temsilcileri
yer alıyordu. Bunlar; seytiye, ilmiye ve ka-lemiyedir.
Divan Üyeleri ve Görevleri Vezir-i Azam (Sadrazam):
Padişahtan sonra en yetkili kişidir. Padişahın mutlak vekili sayılır ve
padişahın mührünü taşırdı. Orhan Bey zamanında ilk defa vezir tayin
edildi. Zamanla sayıları artınca, birinci vezire "Vezir-i azam" adı
verildi. Vezir-i azam, büyük devlet memurlarının tayini ve görevden
azlinden sorumluydu. Padişah sefere çıkmazsa "Serdar-ı ekrem" unvanıyla
ordunun başında bulunurdu. Vezir-i azamlar önce Paşakapısı, daha sonra
Babıali'de oturdular.
Vezirler:
Çeşitli devlet işlerinde yetişmiş kişilerdi. Devlet işlerinde görüşlerine başvurulur ve vezir-i azamın verdiği işleri
yaparlardı. XVI. yüzyıl sonlarında sayıları yediye çıkmıştı.
Kazaskerler:
1362'de /. Murat, ilk defa kazasker tayin etti. Sayıları Fatih
zamanında ikiye çıktı. Divan'da büyük davalara bakmak, kadı ve
müderrislerin tayinlerini yapmak ve görevden almak kazaskerlerin
göreviydi.
Defterdarlar:
Osmanlı Devleti'nde maliyenin başında bulunan, gider ve gelirlere bakan
görevlidir. Başlangıçta bir tane iken, sınırların genişlemesiyle
sayıları üçe çıktı. Bunlar başdefterdar, Anadolu defterdarı ve şıkk-ı
sanidir.
Nişancı:
Padişah fermanlarına tuğra çekmekle ve devletin arazi kayıtlarını tutmakla görevliydi.
Reisülküttap:
Nişancıya bağlı olarak bürokrasiyi düzenlerdi. Divan üyesi olma
masına rağmen, tecrübesinden dolayı önemi büyüktü. Divanda verilen
kararları tamamlamak, fermana uygun emirleri yazmak, padişah ve vezir-i
azama gelen mektupları tercüme ettirerek cevaplar hazırlamak görevleri
arasındaydı. Bütün bu işleri, kendisine bağlı kalemlerle yapardı. Bu
kalemler beylikçi kalemi, tahvil kalemi, ruus kalemi ve amedi kalemiydi.
XVIII. Reisülküttap yüzyıldan itibaren dışişlerinin sorumlusuydu.
Yeniçeri Ağası:
Yeniçeri Ocağı'nın en büyük komutanıydı. Vezir rütbesinde ise Divan'daki görüşmelere katılırdı.
Kaptan-ı Derya:
Donanma ve denizcilikten sorumluydu. XVI. yüzyılda divan üyesi durumuna gelmiştir.
Müftü (Şeyhülislam):
Divan'da alınan kararların islâmiyet'e uygunluğuyla ilgili "fetva"
verirdi. Müftü, XVIII. yüzyıldan itibaren Şeyhülislam adını almıştır.
Divan- Hümayun'da alınan kararların yürürlüğe girmesi, padişahın onayına
bağlıydı.
Merkez Teşkilatında Değişiklikler
XVI. yüzyılın sonlarına doğru Divan-ı Hümayun'un önemi azalmaya
başladı. XVIII. yüzyılda devlet işleri tamamen sadrazama bırakıldı.
Sadrazamların güçlenmesiyle Divan-ı Hümayun, Babıali'de toplanmaya
başladı. Babıali artık Osmanlı Hükümeti anlamına kullanılmaya başladı.
Devletlerarası ilişkilerin artmasıyla reisülküttablık, dış ilişkileri yürüten bir makam durumuna geldi.
XIX. yüzyılda merkez teşkilatında önemli gelişmeler oldu. II. Mahmut,
Divan-ı Hümayun'u kaldırarak yerine Heyet-i Vüke-lâ'yı oluşturdu.
Bugünkü anlamda bakanlıklar oluşturuldu. Yeni meclisler ve komisyonlar
kuruldu.
Tanzimat Dönemi'nde düzenlemeler devam etti. Meclis-i Vâlâ-i Ahkâm-ı
Adliye yeniden düzenlendi. Yenilikler bu mecliste planlandı. 1854'te
Meclis-i Âli-i Tanzimat, 1868'de Şura-i Devlet (Danıştay) kuruldu.
Tanzimat döneminde kara kuvvetleri komutanlığı durumunda olan
"Seraskerlik" oluşturuldu.
l. Meşrutiyetle birlikte Meclis-i Ayan ve Meclis-i Mebusan oluşturuldu.
Yürütme gücüne sahip olan padişah, sadrazam ve bakanları seçerdi.
Hükümet de padişaha karşı sorumluydu. 1908'de II. Meşrutiyet'in
ilanıyla, yeniden Meclis açıldı. Kanun-u Esasi'nin meclis - hükümet
ilişkilerine yeni düzenlemeler getirildi. 1912'den sonra siyasi partiler
faaliyete geçti ve parti hükümetleri kuruldu.
C. TAŞRA TEŞKiLAT!
1. Osmanlı Kuruluş Devri'nde Taşra Teşkilatı
Osmanlı Devleti kuruluşunun ilk dönemlerinde tek merkezden
yönetiliyordu. Temel idare birimi de "Sancak"tı. Sancakların başında
sancakbeyi bulunuyordu. Sivil yönetici olarak kadılar görev yapıyordu.
Sınırların genişlemesi sonucunda yönetim yönünden eyaletler
oluşturuldu, l. Murat döneminde (1362 -1389) Rumeli Beylerbeyliği,
Yıldırım Bayezid döneminde (1389 -1402) Anadolu Beylerbeyliği
oluşturuldu. Eyaletlerin başında "beylerbeyi" denilen yöneticiler vardı.
2. XVI. Yüzyıldan itibaren Taşra Teşkilatı a. Askeri ve idari Teşkilat:
XVI. yüzyılda Osmanlı Devletinin sınırları çok genişledi. Yeni
eyaletlerin de oluşturulmasıyla eyaletler, yönetim bakımından üçe ayrıldı.
I. Merkeze Bağlı Eyaletler:
"imar sisteminin uygulandığı eyaletlerdi. Bu eyaletlere salyane->iz
(yıllıksız) eyaletler deniyordu. Bu eyaletlerin gelirleri dirlikle-e
ayrılarak görevlilere verilirdi.
II. Özel Yönetimi Olan Eyaletler:
Bunlar. tımar sisteminin uygulanmadığı, vergilerin iltizam yöntemiyle
yıllık olarak toplandığı eyaletlerdi. Bu yıllık olarak alınan sergiye,
"saliyane" denirdi.
III. imtiyazlı Eyaletler:
iç işlerinde serbest, dış işlerinde Osmanlı Devleti'ne bağlı olan
hükümetlerdi. Bunlar: Kırım Hanlığı, Eflâk Beyliği, Boğdan Beyliği.
Erdel Beyliği, Hicaz Emirliği, Raguza ve Sakız Cumhuriyetleriydi.
Bunların yöneticileri kendi soyluları arasından padişah tarafından tayin
edilirdi. Bu hükümetler savaş zamanlarında kuvvetleriyle Osmanlı
ordusuna katılır ve her yıl düzenli bir şekilde vergi öderlerdi (Hicaz
ve Kırım hariç).
b. Kazai - idari Teşkilat:
Sancaklar "kaza" denilen idari birimlere ayrılmıştı. Kazaların başında
yönetici olarak kadı bulunurdu. Kadı her türlü idari işlemi yargı
denetiminde tutuyordu,
kadılar:
- V Merkezden gönderilen emirlerin halka ulaşmasını sağlarlardı.
- Mahkemeye intikal eden davaları sonuçlandırırlar, nikah, şirket
kurulması gibi işlemleri onaylarlardı ,Y Reayanın istek ve şikayetlerini
Divana ulaştırırlardı,
- Her türlü belgeyi onaylarlardı (noterlik).
- Vergilerin adaletli bir şekilde toplanmasını, toplanan vergilerin merkeze gönderilmesini sağlarlardı.
c. Diğer Görevliler: Taşra teşkilatında beylerbeyi, sancakbeyi ve
kadılar dışında, bunlara bağlı olarak görev yapan Muhtesip. Kapan Emini.
Beytülmal Emini, Gümrük ve Bac Emini gibi görevliler vardı. Bu
görevliler, hazineden ücret almazlardı. Reayaya gördükleri hizmetler
karşılığında, kanunlarda belirtilen vergi, resim ve harçları
alıyorlardı.
d. Mahalli Teşkilat
Mahalle Teşkilatı:
Şehirleri meydana getiren mahalleler, genellikle dini kurumların veya
pazarların etrafında oluşmuştu. Mahallede mahalle imamı, hükümetin
temsilcisi olarak görev yapar, padişah emirlerini halka duyururdu.
Köy Teşkilatı:
Osmanlı Devleti nde en küçük yerleşim ve yönetim birimi köydü. Köy, köy
ihtiyar heyeti ve bu heyetin başında bulunan köy kethüdası tarafından
yönetilirdi Köylerde bazen kadının temsilcisi, naip bulunurdu.
Esnaf Teşkilatı:
Osmanlı toplumunda esnaf, lonca denilen bir teşkilata üyeydiler Her
esnaf kendi mesleğiyle ilgili bir loncaya üye olur, loncanın denetimine
girer, imkânlarından yararlanırdı. XIII. ve XIV. yüzyıl-lardakı Ahi
hareketlerinin devamı olan loncalar yönetim örgütü içinde önemli bir
birim olarak yer aldı. Başlangıçta bütün din mensupları aynı loncada yer
alırken, daha sonra XVI. yüzyılda loncalar ayrıldı.
Loncaların Görevleri:
• Üye sayısını, malların kalitesini ve fiyatını belirlemek
• Esnaf ile hükümetin ilişkilerini düzenlemek
"fi Üyelerinin zararlarını karşılamak ve kredi vermek
• Çalışamayacak durumdaki üyelerini korumak
• Esnaflar arasındaki haksız rekabeti önlemek
Cemaat idareleri:
Osmanlı Devleti'nde "cemaat" kavramı, Türk ve Müslümanlar dışında kalan
Hristiyan ve Museviler için kullanılmış Ermeni, Rum ve Yahudi cemaati
şeklinde isimler verilmiştir. Devlet bunları zımmi olarak değerlendirmiş
ve can. mal güvenliklerini garanti altına almıştır. Zımmilerin kendi iç
düzenleri ve geleneklerini devam ettirmelerine imkân sağlanmıştır.
Cemaatlerin başkanı kendi din adamlarıydı. Rum Patriği, Ermeni Patriği
ve Yahudi Hahambaşısı gibi din adamları, kendi cemaatlerinin devlete
karşı temsilcisi durumundaydılar.
3. Taşra Teşkilatındaki Değişmeler
XVIII, yüzyıldan itibaren taşra teşkilatı bozulmaya başladı. Eyalet ve
sancaklar arpalık olarak yüksek görevlilere verilmeye başladı. Bu yolla
göreve gelen beylerbeyi ve sancakbeyleri görev yerlerine gitmeyip vekil
gönderdiler. Önceleri "müsellim" sonradan "mütesellim" denilen bu
vekiller, başlangıçta beylerbeyi ve sancakbeylerinin maiyetindeki
kişilerdi. Daha sonradan "ayan" ve "eşraf" tan kişiler bu görevlere
getirildi. Ayanlar giderek güçlendiler ve yönetimle çatışmaya
başladılar. Tımar sisteminin bozulmasıyla, vergiler yetersiz kaldı. Bu
durum yeni vergilerin konulmasında ve eski vergilerin artırılmasında
etkili oldu.
Tanzimat döneminde (1839 - 1876) 1842'de idare teşkilatı değiştirildi,
iltizam kaldırıldı. Kaza birimleri oluşturularak başına kaza
müdürlerinin atanması kabul edildi. Kaza müdürlerinin atanmasında,
halkın isteğinin de dikkate alınması kararlaştırıldı. Eyaletlerde eyalet
yöneticilerinin katılımıyla "Büyük Meclis" denilen meclis kuruldu.
Sonradan bu meclise "Eyalet Meclisi" denildi. Sancakların yönetimi
kaymakamlara verildi. Güvenlik için zaptiye teşkilatları kuruldu.
1864 yılında Vilayet Nizamnamesi ile taşra yönetim birimleri vilayet,
liva (sancak), kaza, köy şeklinde birimlere ayrıldı. 1871'de köy ile
kaza arasında nahiyeler oluşturuldu. Sancaklarda mutasarrıflar,
kazalarda kaymakamlar yönetici oldular. Nahiyelerin başına seçimle
belirlenen nahiye müdürleri getirilmesi kararlaştırıldı.
OSMANLI DEVLETİ'NDE HUKUK
Osmanlı Devleti'nde hukuk; Şer'i ve Örfi hukuk olmak üzere iki temele
dayanıyordu. Şer'i hukukun kaynağını: Kuran, hadisler, sünnet, icma ve
kıyas oluşturuyordu. Örfi hukukun kaynağını ise. anlaşmazlıklara karşı
çıkarılan padişah fermanları oluşturuyordu. Örfi hukukun Şer'i hukuk
kurallarına ters düşmemesine özen gösterilmiştir.
OSMANLI ASKERi TEŞKiLAT!
1. Kuruluş Devri'nde Osmanlı Asker; Teşkilatı
Osmanlı askeri teşkilatında Türkiye Selçukluları, ilhanlılar ve
Memlüklerin etkisi görülmektedir. Osmanlı Devleti nin ilk zamanlarında
fetihler, aşiret kuvvetleri, gönüllüler, Alperenler ve akıncılar
tarafından yapılıyordu. Fakat bu kuvvetler kale kuşatmalarında yetersiz
kalıyor ve kuşatmalar çok uzuyordu. Özellikle Bursa kuşatmasının çok
uzun sürmesi üzerine, düzenli orduya geçilmesi ihtiyacı doğdu.
Orhan Bey zamanında ilk düzenli birlikler olarak "yaya" ve "müsellem"
orduları kuruldu. Yayalar piyade, müsellemler de atlı birliklerdi
Osmanlıların Rumeli'ye geçişiyle birlikte bu kuvvetler de yeterli olmadı. Bunun üzerine I. Murat döneminde "Yeniçeri Ocağı"
kuruldu.
2. Yükselme Devri'nde Osmanlı Askeri Teşkilatı
Osmanlı askeri teşkilatı, kara ve deniz kuvvetleri olarak iki bölümden oluşuyordu.
Kara Ordusu
Osmanlı Devleti'nin kara ordusu üç bölümden meydana geliyordu.
I. Kapıkulu Askerleri
Osmanlı Devleti'nde Rumeli'deki fetihlerle birlikte daha çok askere
ihtiyaç duyulunca savaş esirlerinin alınmasıyla Yeniçeri Ocağı
oluşturuldu. Savaş esirleri daha sonraki dönemlerde ihtiyacı
karşılamayınca II. Murat döneminde "devşirme" yöntemi uygulanmaya
başladı. Kapıkulu Ocakları zamanla hem ordunun, hem de yönetimin önemli
bir kolu oldu. Devşirilen Hristiyan çocuklar, önce Müslüman bir ailenin
yanında eğitilir, daha sonra Acemi Oğlanlar Ocağı nda yetiştirilirdi.
Devşirmeler, hem sarayda, hem de askeri birliklerde görev yapıyorlardı.
Kapıkulu askerleri, istanbul'da veya sınır boylarındaki kalelerde
otururlar, görevleri karşılığı devletten üç ayda bir ulufe denilen maaş
alırlardı. Kapıkulu askerleri piyade ve süvari şeklinde iki bölümden
oluşuyordu:
a. Kapıkulu Piyadeleri
Acemi Oğlanlar Ocağı: Kapıkulu Ocaklarına asker yetiştirmek amacıyla
kurulmuştu. Devşirme yoluyla toplanan Hıristiyan çocuklar. Türk
ailelerinin yanında yetiştikten sonra Acemi Oğlanlar Ocağı'na
alınırlardı
Yeniçeri Ocağı: Kapıkulu askerleri içinde en çok bilinen ve en
itibarlı ocaktı. Yeniçeriler, savaş olmadığı zamanlarda Divan
muhafızlığı yaparlar, istanbul'da güvenliği sağlarlar ve sınır
boylarındaki kalelerde üç yıl koruyucu olarak kalırlardı Padişah, ilk
defa tahta çıktığında yeniçerilere "cülus bahşişi" dağıtırdı.
Yeniçeriler, emekli olmadan evlenmezler ve askerlikten başka bir işle
uğraşmazlardı
A. OSMANLILARDA DEVLET ANLAYIŞI
Osmanlı devlet yönetiminde, Orta Asya Türk geleneğinin ve sonraki Türk -
islâm devletlerinin etkileri olmuştur. Osmanlı Devleti, Türk
gelenekleri ve islâm dininin kurallarına göre yönetilmiştir.
Padişahlık Kurumu
Osmanlı Devleti'nin başında "padişah" bulunuyordu. Padişahlar yönetim,
ordu, maliye ve hukuk konularında geniş yetkilere sahiplerdi. Devletin
mutlak hakimi durumundaydılar. Padişah Osmanlı hanedanına mensuptu.
Osman Gazi'nin soyundan gelen ailenin erkek bireyleri, saltanat
makamına geçiyorlardı. Saltanatın Osmanlı ailesine ait olduğu anlayışı,
devletin yıkılışına kadar devam etmiştir.
XVII. yüzyıla kadar, devletin başına kimin geçeceği konusunda
bir düzenleme yoktu. Eski Türk geleneklerinden kaynaklanan
"Ailenin bütün erkek bireyleri, taht üzerinde hak sahibidir."
anlayışı geçerliydi.
Osmanlı egemenlik anlayışında başlangıçta "Ülke, hanedan üyelerinin
ortak malıdır." anlayışı geçerliydi, l. Murattan itibaren "Ülke,
hükümdar ve oğullarının malıdır." anlayışı geçerlilik kazandı.
Osmanlılar birçok Türk devletinden ayrı ola-j rak "ülkenin ve
hakimiyetin bölünmezliği ilkesi"ni bastan itibaren benimsediler.
XVII. yüzyıl başlarında I. Ahmet yaptığı düzenlemeyle, tahta Osmanlı
ailesinin en yaşlı ve olgun olanının geçmesi yöntemini getirdi (Ekber
ve Erşed sistemi).
Osmanlı Devleti kurulduğunda küçük bir beylik olduğundan devletin
başında "bey" ya da "gazi" denilen bir hükümdar vardı. "Sultan" unvanı
ilk defa l. Murat tarafından kullanıldı. Bundan başka "han", "hakan",
"hünkâr" gibi unvanlar da kullanılıyordu. 1774 Küçük Kaynarca
Antlaşması'nda da ilk defa "halife" unvanı kullanıldı. II. Murat'tan
itibaren hükümdarlara "padişah" denildi.
Devlet yönetiminde padişahların çok geniş yetkileri vardı. Devlet
adamlarının görüşlerine başvurulsa bile, son karar padişaha aitti.
Padişahın emirleri kanun sayılırdı. Ordulara komuta etmek, büyük devlet
adamlarını tayin etmek ve gerekli durumlarda divana başkanlık yapmak
padişahın görevleri arasında yer alıyordu.
Padişah islâm dininin koyduğu hukuk kurallarıyla çelişmeyecek şekilde,
kural koyma yetkisine sahipti. Padişahın bu yetkisi ve koyduğu kurallar
örfe dayanmaktaydı. Padişahın koyduğu kurallar, "ferman" denilen
belgelerle ilgililere gönderilirdi. Örf kavra-mı, yasama ve yürütmeyi
içine alıyordu.
XIX. yüzyılda Tanzimat Fermanı ve Meşrutiyetle padişahların yetkileri
yeniden düzenlendi. Fakat padişahlar, mutlak egemenlik hakkını
kullanmayı sürdürdüler
Şehzadeler
Padişahların erkek çocuklarına "şehzade" deniliyordu. Şehzadeler küçük
yaşlarda sancaklara gönderilir, askerlik ve yönetim alanlarında
yetiştirilirlerdi. Şehzadelerin yanında "Lala" adı verilen tecrübeli
bir devlet adamı görev yapardı. XVI. yüzyılın sonlarında şehzadelerin
sancaklara gönderilmesi uygulamasına son verildi. Şehzadeler sarayda
yetiştirilmeye çalışıldı. Bu yeni uygulama, şehzadelerin devlet
yönetimiyle bağlantılarının kesilmesine ve tecrübesiz bir şekilde tahta
çıkmalarına yol açtı.
B. MERKEZ TEŞKiLATI
Osmanlı merkez teşkilatı, padişahın mutlak egemenliğini
gerçekleştirmeye yönelik olarak kuruldu. Hükümet, eyaletlerin yönetimi
ve ordu doğrudan padişahın şahsına bağlı olarak teşkilatlandırılmıştı.
Osmanlı yönetim teşkilatının merkezinde padişah ve saray teşkilatı
vardı.
1. istanbul'un Yönetimi
Başkent olmasından dolayı istanbul'un yönetimi ayrıca düzenlenmişti.
Şehrin genel düzen ve güvenliği doğrudan sadrazamın sorumluluğundaydı.
Sadrazam, sefere çıktığında istanbul'la ilgilenmek üzere bir Sadaret
Kaymakamı bırakırdı. Şehrin güvenliği, yeniçeri ağası, subaşı ve
asesbaşı tarafından sağlanırdı. Belediye hizmetlerinden şehremini,
adalet işlerinden taht kadısı sorumluydu. Sivil kuralları çiğneyen
yeniçeriler ve diğer askerler arasında düzeni Muhzır Ağa sağlardı,
istanbul'daki her türlü ticaret faaliyetlerinin denetlenmesi "muhtesib"
in göreviydi.
2. Divan-ı Hümayun
Merkez teşkilatının temeli Divan-ı Hümayun'du. Osmanlılarda ilk Divan,
Türkiye Selçukluları örnek alınarak Orhan Bey zamanında oluşturuldu. O
dönemde hükümdar, vezir ve Bursa kadısı Divan toplantılarına
katılıyordu. Fatih'e kadar, Divan toplantılarına padişah başkanlık etti.
Fatih'ten itibaren Vezir-/ azamlar bu görevi üstlendiler. Padişahlar,
Divan toplantılarını "kasr-ı adi" denilen pencereden izlediler.
Divan'da siyasi, idari, askeri, örfi, şer'i, adli ve mali konular ile
şikayet ve davalar görüşülerek karara varılırdı. Alınan kararlar
sadrazam tarafından padişahın onayına sunulurdu. Divan'da, padişahın
yetkilerini kullanmak üzere görevlendirilmiş olan üç kolun temsilcileri
yer alıyordu. Bunlar; seytiye, ilmiye ve ka-lemiyedir.
Divan Üyeleri ve Görevleri Vezir-i Azam (Sadrazam):
Padişahtan sonra en yetkili kişidir. Padişahın mutlak vekili sayılır ve
padişahın mührünü taşırdı. Orhan Bey zamanında ilk defa vezir tayin
edildi. Zamanla sayıları artınca, birinci vezire "Vezir-i azam" adı
verildi. Vezir-i azam, büyük devlet memurlarının tayini ve görevden
azlinden sorumluydu. Padişah sefere çıkmazsa "Serdar-ı ekrem" unvanıyla
ordunun başında bulunurdu. Vezir-i azamlar önce Paşakapısı, daha sonra
Babıali'de oturdular.
Vezirler:
Çeşitli devlet işlerinde yetişmiş kişilerdi. Devlet işlerinde görüşlerine başvurulur ve vezir-i azamın verdiği işleri
yaparlardı. XVI. yüzyıl sonlarında sayıları yediye çıkmıştı.
Kazaskerler:
1362'de /. Murat, ilk defa kazasker tayin etti. Sayıları Fatih
zamanında ikiye çıktı. Divan'da büyük davalara bakmak, kadı ve
müderrislerin tayinlerini yapmak ve görevden almak kazaskerlerin
göreviydi.
Defterdarlar:
Osmanlı Devleti'nde maliyenin başında bulunan, gider ve gelirlere bakan
görevlidir. Başlangıçta bir tane iken, sınırların genişlemesiyle
sayıları üçe çıktı. Bunlar başdefterdar, Anadolu defterdarı ve şıkk-ı
sanidir.
Nişancı:
Padişah fermanlarına tuğra çekmekle ve devletin arazi kayıtlarını tutmakla görevliydi.
Reisülküttap:
Nişancıya bağlı olarak bürokrasiyi düzenlerdi. Divan üyesi olma
masına rağmen, tecrübesinden dolayı önemi büyüktü. Divanda verilen
kararları tamamlamak, fermana uygun emirleri yazmak, padişah ve vezir-i
azama gelen mektupları tercüme ettirerek cevaplar hazırlamak görevleri
arasındaydı. Bütün bu işleri, kendisine bağlı kalemlerle yapardı. Bu
kalemler beylikçi kalemi, tahvil kalemi, ruus kalemi ve amedi kalemiydi.
XVIII. Reisülküttap yüzyıldan itibaren dışişlerinin sorumlusuydu.
Yeniçeri Ağası:
Yeniçeri Ocağı'nın en büyük komutanıydı. Vezir rütbesinde ise Divan'daki görüşmelere katılırdı.
Kaptan-ı Derya:
Donanma ve denizcilikten sorumluydu. XVI. yüzyılda divan üyesi durumuna gelmiştir.
Müftü (Şeyhülislam):
Divan'da alınan kararların islâmiyet'e uygunluğuyla ilgili "fetva"
verirdi. Müftü, XVIII. yüzyıldan itibaren Şeyhülislam adını almıştır.
Divan- Hümayun'da alınan kararların yürürlüğe girmesi, padişahın onayına
bağlıydı.
Merkez Teşkilatında Değişiklikler
XVI. yüzyılın sonlarına doğru Divan-ı Hümayun'un önemi azalmaya
başladı. XVIII. yüzyılda devlet işleri tamamen sadrazama bırakıldı.
Sadrazamların güçlenmesiyle Divan-ı Hümayun, Babıali'de toplanmaya
başladı. Babıali artık Osmanlı Hükümeti anlamına kullanılmaya başladı.
Devletlerarası ilişkilerin artmasıyla reisülküttablık, dış ilişkileri yürüten bir makam durumuna geldi.
XIX. yüzyılda merkez teşkilatında önemli gelişmeler oldu. II. Mahmut,
Divan-ı Hümayun'u kaldırarak yerine Heyet-i Vüke-lâ'yı oluşturdu.
Bugünkü anlamda bakanlıklar oluşturuldu. Yeni meclisler ve komisyonlar
kuruldu.
Tanzimat Dönemi'nde düzenlemeler devam etti. Meclis-i Vâlâ-i Ahkâm-ı
Adliye yeniden düzenlendi. Yenilikler bu mecliste planlandı. 1854'te
Meclis-i Âli-i Tanzimat, 1868'de Şura-i Devlet (Danıştay) kuruldu.
Tanzimat döneminde kara kuvvetleri komutanlığı durumunda olan
"Seraskerlik" oluşturuldu.
l. Meşrutiyetle birlikte Meclis-i Ayan ve Meclis-i Mebusan oluşturuldu.
Yürütme gücüne sahip olan padişah, sadrazam ve bakanları seçerdi.
Hükümet de padişaha karşı sorumluydu. 1908'de II. Meşrutiyet'in
ilanıyla, yeniden Meclis açıldı. Kanun-u Esasi'nin meclis - hükümet
ilişkilerine yeni düzenlemeler getirildi. 1912'den sonra siyasi partiler
faaliyete geçti ve parti hükümetleri kuruldu.
C. TAŞRA TEŞKiLAT!
1. Osmanlı Kuruluş Devri'nde Taşra Teşkilatı
Osmanlı Devleti kuruluşunun ilk dönemlerinde tek merkezden
yönetiliyordu. Temel idare birimi de "Sancak"tı. Sancakların başında
sancakbeyi bulunuyordu. Sivil yönetici olarak kadılar görev yapıyordu.
Sınırların genişlemesi sonucunda yönetim yönünden eyaletler
oluşturuldu, l. Murat döneminde (1362 -1389) Rumeli Beylerbeyliği,
Yıldırım Bayezid döneminde (1389 -1402) Anadolu Beylerbeyliği
oluşturuldu. Eyaletlerin başında "beylerbeyi" denilen yöneticiler vardı.
2. XVI. Yüzyıldan itibaren Taşra Teşkilatı a. Askeri ve idari Teşkilat:
XVI. yüzyılda Osmanlı Devletinin sınırları çok genişledi. Yeni
eyaletlerin de oluşturulmasıyla eyaletler, yönetim bakımından üçe ayrıldı.
I. Merkeze Bağlı Eyaletler:
"imar sisteminin uygulandığı eyaletlerdi. Bu eyaletlere salyane->iz
(yıllıksız) eyaletler deniyordu. Bu eyaletlerin gelirleri dirlikle-e
ayrılarak görevlilere verilirdi.
II. Özel Yönetimi Olan Eyaletler:
Bunlar. tımar sisteminin uygulanmadığı, vergilerin iltizam yöntemiyle
yıllık olarak toplandığı eyaletlerdi. Bu yıllık olarak alınan sergiye,
"saliyane" denirdi.
III. imtiyazlı Eyaletler:
iç işlerinde serbest, dış işlerinde Osmanlı Devleti'ne bağlı olan
hükümetlerdi. Bunlar: Kırım Hanlığı, Eflâk Beyliği, Boğdan Beyliği.
Erdel Beyliği, Hicaz Emirliği, Raguza ve Sakız Cumhuriyetleriydi.
Bunların yöneticileri kendi soyluları arasından padişah tarafından tayin
edilirdi. Bu hükümetler savaş zamanlarında kuvvetleriyle Osmanlı
ordusuna katılır ve her yıl düzenli bir şekilde vergi öderlerdi (Hicaz
ve Kırım hariç).
b. Kazai - idari Teşkilat:
Sancaklar "kaza" denilen idari birimlere ayrılmıştı. Kazaların başında
yönetici olarak kadı bulunurdu. Kadı her türlü idari işlemi yargı
denetiminde tutuyordu,
kadılar:
- V Merkezden gönderilen emirlerin halka ulaşmasını sağlarlardı.
- Mahkemeye intikal eden davaları sonuçlandırırlar, nikah, şirket
kurulması gibi işlemleri onaylarlardı ,Y Reayanın istek ve şikayetlerini
Divana ulaştırırlardı,
- Her türlü belgeyi onaylarlardı (noterlik).
- Vergilerin adaletli bir şekilde toplanmasını, toplanan vergilerin merkeze gönderilmesini sağlarlardı.
c. Diğer Görevliler: Taşra teşkilatında beylerbeyi, sancakbeyi ve
kadılar dışında, bunlara bağlı olarak görev yapan Muhtesip. Kapan Emini.
Beytülmal Emini, Gümrük ve Bac Emini gibi görevliler vardı. Bu
görevliler, hazineden ücret almazlardı. Reayaya gördükleri hizmetler
karşılığında, kanunlarda belirtilen vergi, resim ve harçları
alıyorlardı.
d. Mahalli Teşkilat
Mahalle Teşkilatı:
Şehirleri meydana getiren mahalleler, genellikle dini kurumların veya
pazarların etrafında oluşmuştu. Mahallede mahalle imamı, hükümetin
temsilcisi olarak görev yapar, padişah emirlerini halka duyururdu.
Köy Teşkilatı:
Osmanlı Devleti nde en küçük yerleşim ve yönetim birimi köydü. Köy, köy
ihtiyar heyeti ve bu heyetin başında bulunan köy kethüdası tarafından
yönetilirdi Köylerde bazen kadının temsilcisi, naip bulunurdu.
Esnaf Teşkilatı:
Osmanlı toplumunda esnaf, lonca denilen bir teşkilata üyeydiler Her
esnaf kendi mesleğiyle ilgili bir loncaya üye olur, loncanın denetimine
girer, imkânlarından yararlanırdı. XIII. ve XIV. yüzyıl-lardakı Ahi
hareketlerinin devamı olan loncalar yönetim örgütü içinde önemli bir
birim olarak yer aldı. Başlangıçta bütün din mensupları aynı loncada yer
alırken, daha sonra XVI. yüzyılda loncalar ayrıldı.
Loncaların Görevleri:
• Üye sayısını, malların kalitesini ve fiyatını belirlemek
• Esnaf ile hükümetin ilişkilerini düzenlemek
"fi Üyelerinin zararlarını karşılamak ve kredi vermek
• Çalışamayacak durumdaki üyelerini korumak
• Esnaflar arasındaki haksız rekabeti önlemek
Cemaat idareleri:
Osmanlı Devleti'nde "cemaat" kavramı, Türk ve Müslümanlar dışında kalan
Hristiyan ve Museviler için kullanılmış Ermeni, Rum ve Yahudi cemaati
şeklinde isimler verilmiştir. Devlet bunları zımmi olarak değerlendirmiş
ve can. mal güvenliklerini garanti altına almıştır. Zımmilerin kendi iç
düzenleri ve geleneklerini devam ettirmelerine imkân sağlanmıştır.
Cemaatlerin başkanı kendi din adamlarıydı. Rum Patriği, Ermeni Patriği
ve Yahudi Hahambaşısı gibi din adamları, kendi cemaatlerinin devlete
karşı temsilcisi durumundaydılar.
3. Taşra Teşkilatındaki Değişmeler
XVIII, yüzyıldan itibaren taşra teşkilatı bozulmaya başladı. Eyalet ve
sancaklar arpalık olarak yüksek görevlilere verilmeye başladı. Bu yolla
göreve gelen beylerbeyi ve sancakbeyleri görev yerlerine gitmeyip vekil
gönderdiler. Önceleri "müsellim" sonradan "mütesellim" denilen bu
vekiller, başlangıçta beylerbeyi ve sancakbeylerinin maiyetindeki
kişilerdi. Daha sonradan "ayan" ve "eşraf" tan kişiler bu görevlere
getirildi. Ayanlar giderek güçlendiler ve yönetimle çatışmaya
başladılar. Tımar sisteminin bozulmasıyla, vergiler yetersiz kaldı. Bu
durum yeni vergilerin konulmasında ve eski vergilerin artırılmasında
etkili oldu.
Tanzimat döneminde (1839 - 1876) 1842'de idare teşkilatı değiştirildi,
iltizam kaldırıldı. Kaza birimleri oluşturularak başına kaza
müdürlerinin atanması kabul edildi. Kaza müdürlerinin atanmasında,
halkın isteğinin de dikkate alınması kararlaştırıldı. Eyaletlerde eyalet
yöneticilerinin katılımıyla "Büyük Meclis" denilen meclis kuruldu.
Sonradan bu meclise "Eyalet Meclisi" denildi. Sancakların yönetimi
kaymakamlara verildi. Güvenlik için zaptiye teşkilatları kuruldu.
1864 yılında Vilayet Nizamnamesi ile taşra yönetim birimleri vilayet,
liva (sancak), kaza, köy şeklinde birimlere ayrıldı. 1871'de köy ile
kaza arasında nahiyeler oluşturuldu. Sancaklarda mutasarrıflar,
kazalarda kaymakamlar yönetici oldular. Nahiyelerin başına seçimle
belirlenen nahiye müdürleri getirilmesi kararlaştırıldı.
OSMANLI DEVLETİ'NDE HUKUK
Osmanlı Devleti'nde hukuk; Şer'i ve Örfi hukuk olmak üzere iki temele
dayanıyordu. Şer'i hukukun kaynağını: Kuran, hadisler, sünnet, icma ve
kıyas oluşturuyordu. Örfi hukukun kaynağını ise. anlaşmazlıklara karşı
çıkarılan padişah fermanları oluşturuyordu. Örfi hukukun Şer'i hukuk
kurallarına ters düşmemesine özen gösterilmiştir.
OSMANLI ASKERi TEŞKiLAT!
1. Kuruluş Devri'nde Osmanlı Asker; Teşkilatı
Osmanlı askeri teşkilatında Türkiye Selçukluları, ilhanlılar ve
Memlüklerin etkisi görülmektedir. Osmanlı Devleti nin ilk zamanlarında
fetihler, aşiret kuvvetleri, gönüllüler, Alperenler ve akıncılar
tarafından yapılıyordu. Fakat bu kuvvetler kale kuşatmalarında yetersiz
kalıyor ve kuşatmalar çok uzuyordu. Özellikle Bursa kuşatmasının çok
uzun sürmesi üzerine, düzenli orduya geçilmesi ihtiyacı doğdu.
Orhan Bey zamanında ilk düzenli birlikler olarak "yaya" ve "müsellem"
orduları kuruldu. Yayalar piyade, müsellemler de atlı birliklerdi
Osmanlıların Rumeli'ye geçişiyle birlikte bu kuvvetler de yeterli olmadı. Bunun üzerine I. Murat döneminde "Yeniçeri Ocağı"
kuruldu.
2. Yükselme Devri'nde Osmanlı Askeri Teşkilatı
Osmanlı askeri teşkilatı, kara ve deniz kuvvetleri olarak iki bölümden oluşuyordu.
Kara Ordusu
Osmanlı Devleti'nin kara ordusu üç bölümden meydana geliyordu.
I. Kapıkulu Askerleri
Osmanlı Devleti'nde Rumeli'deki fetihlerle birlikte daha çok askere
ihtiyaç duyulunca savaş esirlerinin alınmasıyla Yeniçeri Ocağı
oluşturuldu. Savaş esirleri daha sonraki dönemlerde ihtiyacı
karşılamayınca II. Murat döneminde "devşirme" yöntemi uygulanmaya
başladı. Kapıkulu Ocakları zamanla hem ordunun, hem de yönetimin önemli
bir kolu oldu. Devşirilen Hristiyan çocuklar, önce Müslüman bir ailenin
yanında eğitilir, daha sonra Acemi Oğlanlar Ocağı nda yetiştirilirdi.
Devşirmeler, hem sarayda, hem de askeri birliklerde görev yapıyorlardı.
Kapıkulu askerleri, istanbul'da veya sınır boylarındaki kalelerde
otururlar, görevleri karşılığı devletten üç ayda bir ulufe denilen maaş
alırlardı. Kapıkulu askerleri piyade ve süvari şeklinde iki bölümden
oluşuyordu:
a. Kapıkulu Piyadeleri
Acemi Oğlanlar Ocağı: Kapıkulu Ocaklarına asker yetiştirmek amacıyla
kurulmuştu. Devşirme yoluyla toplanan Hıristiyan çocuklar. Türk
ailelerinin yanında yetiştikten sonra Acemi Oğlanlar Ocağı'na
alınırlardı
Yeniçeri Ocağı: Kapıkulu askerleri içinde en çok bilinen ve en
itibarlı ocaktı. Yeniçeriler, savaş olmadığı zamanlarda Divan
muhafızlığı yaparlar, istanbul'da güvenliği sağlarlar ve sınır
boylarındaki kalelerde üç yıl koruyucu olarak kalırlardı Padişah, ilk
defa tahta çıktığında yeniçerilere "cülus bahşişi" dağıtırdı.
Yeniçeriler, emekli olmadan evlenmezler ve askerlikten başka bir işle
uğraşmazlardı