II.Beyazid Dönemi Fetihler
II. Beyazıt devri 31 yıl sürmüş ve fetihler
bakımından sönük geçmiştir. Bu devir, Fatih ile Yavuz Sultan Selim
devirleri arasında geçen sönük, durgun bir dönem olarak kabul
edilmektedir. Bu durgunluğun sebeplerinin başında “Cem Sultan Olayı”
gelmektedir. Bunun yanında II. Bcyazıt’ın savaştan pek hoşlanmayan bir
hükümdar olması ve daha çok ilimle meşgul olmak istemesinin tesiri
vardır.
II. Beyazıt, Osmanoğulları içinde Fatih’ten sonra en bilgili ve bilgin
olanıdır, İslâmî ilimler başta olmak üzere felsefe, matematik ve musikî
öğrenimi görmüştü. Bestekâr, hattat ve şair olan II. Beyazıt tasavvufa
meraklıydı. Bu yüzden kendisine “Sofu” “Veli” unvanları verilmiştir.
Bilgin ve sanatkârlar için özel bir bütçesi bulunuyordu. Kendisine
sunulan bütün eserleri okur, değerli bulduklarını, teşvik ve taltif
ederdi.
Devrinde Osmanlı Devleti’nin mevcut gücünü korumuş, ordu ve donanmayı
geliştirmiştir. Özellikle topçu ve süvari teşkilâtını İslâhata tâbi
tutmuştur. Zamanında Venedik’ten Modon, Koron, tnebahtı; Boğdan
Bcyliği’ndcn Karadeniz kıyılarındaki Kili ve Akkerman kaleleri
fethedilmiştir.
Osmanlı-Memlûk İlişkileri
Memlûk Devleti, Mısır’da 1250′dc Eyyûbilerin yerine kurulmuştur. Mısır,
Suriye, Lübnan, Filistin, Ürdün, Sudan, Libya, Hicaz, Yemen ve Fırat’a
kadar Anadolu toprakları bu devletin hâkimiyetinde idi. Dulkadıroğullan,
Ramazanoğulları, Kıbns ve Tunus da Memlûk Devleti’ne tabi idi.
Osmanlı ve Memlûk Türk devletlerini Fırat-Toroslar birbirinden
ayınyordu. Memlûk nüfuz ve hâkimiyeti Osmanlı Devleti tarafından Fırat
ve Toroslar’ın ötesine atılmıştı. Çukurova’daki Ramazanoğulları Memlûk
hâkimiyetini tanıyordu. Buna karşılık Memlûkler, Maraş ve çevresindeki
Dulkadiroğullan’nın Osmanlı Devleti hâkimiyetinde olduğunu kabul
etmiyorlardı. Suriye’yi elde tutmak için Çukurova’da yerleşmek ve hâkim
olmak için Fırat ötesi ülkeleri ellerinde bulundurmak istiyorlardı. Her
iki Türk devletinin jeopolitik bakımdan menfaatleri Çukurova’da
çatışıyordu.
Türk hacılanna yapılan saldırılan önleyemeyen Memlûk Devleti, 1482′de
Güney Hindistan Türk devleti Behmenîler’in Sultan II. Beyazıt’e
gönderdiği hediyelere de el koyuyordu. Açıklanan uzun ve kısa vadeli
sebeplerden 1485′tc Çukurova ve Toroslar ci-vannda iki devlet arasında
savaş başladı. 6 yıl süren bu savaşlar asla topyekûn bir savaş olmadığı
gibi, önemli sonuçlar da doğurmadı. İki taraf 6 yıl boyunca büyük
kayıplar verdiler. Anadolu ile ticarî ilişiği kesilen Memlûk Sultanı
Kayıtbay, Tunus Sultanı’ndan barış için arabuluculuk yapmasını istedi.
Tunus Sultanı III. Yahya’nın arabuluculuğu ile iki devlet anlaştı ve
barış yapıldı (1491). Barış antlaşmasına göre iki devlet arasındaki eski
sınır ve hukukî durumlar (statüko) korundu. Dulkadiroğullan Beyliği,
Osmanlı Devleti’nin; Ramazanoğulları Beyliği ise, Memlûk Devletinin
hâkimiyetine bırakıldı. Osmanlı Devletinin takip ettiği cihan devleti
olma siyasetinden çıkan anlaşmazlık geçici olarak kapanmıştı. Bu
anlaşmazlık, Yavuz Sultan Sclim’in Mısır’ı fethetmesi ve Memlûk Türk
Devleti’ni yıkması ile sona erecektir.
Osmanlı-Venedik İlişkileri
Sultan II. Beyazıt, “Cem Sultan Olayı” sebebiyle, Fatih devrinde
başlatılan İtalya (Pulya) Seferi’ne son verdi. Bunun üzerine Türk ordusu
Otranto’dan geri çekildi. Türklerin Otranto’da yaptıkları tahkimatı
inceleyen İtalyanlar, bundan sonra yaptıkları askerî tahkimatlarda
Otranto’yu ömek aldılar. Böylece, İtalya Seferi’nden yine İtalyanlar
kârlı çıktı.
Cem Sultan’ın ölümü ile rahatlayan Sultan II. Beyazıt, Venedık’e ağır
bir darbe indirmek istiyordu. Bu sırada, Mora Yarımadasının batısındaki
İnebahtı, Modon, Koron ve Navarin limanlan üs olarak Venedik’in
hâkimiyetinde idi. II. Beyazıt 1499-1500 yılarında iki defa Venedik
üzerine sefer düzenledi. Mora’dan tamamen çıkarılan Venediklilerden
Modon, Koron, İnebahtı, Navarin ve Draç kaleleri alındı. Bu seferlerde,
Kemal ve Burak reislerin komutasındaki Türk donanması, Mora’nın
güneybatı ucunda bulunan Sapianza Adası yakınlarında, 200 parçalık
Venedik donanmasını perişan etti. Türkler, tarihteki ilk büyük açık
deniz muharebesini kazandılar (28 Temmuz 1499).
Türk akınları ile Venedik Ovası’nda baskı allına alınan, ticareti büyük
ölçüde sekteye uğrayan ve sıkışık durumda kalan Venedik Cuhuriyeti barış
istedi. 14 Aralık 1502′de Osmanlı-Venedik (istanbul) Antlaşması ile
barış yapıldı. Bu antlaşmaya göre, fethedilen yerler (Modon, Koron,
İnebahtı, Navarin ve Draç) Türklerde; sadece Kefalonya Venedik’te
kalıyordu.
Osmanlı-İran ilişkileri
Akkoyunlu Türk Devleti, 1502′de yine bir Türk hanedanından olan Şah
İsmail Safevî tarafından yıkılmıştır. Şah İsmail, Akkoyunluları
başkentleri Tebriz’den kovmuş ve Tebriz başkent olmak üzere İran’da
Safevî Devleti’ni kurmuştur. Safevîler Akkoyun-luların mirasını
toplayarak İran, Irak, Doğu Anadolu ve Güney Kafkasya’ya hâkim
olmuşlardır. Akkoyunlular Oguzlann Bayındır, Osmanlılar ise Kayı
boyundandır. Safevî Devleti’ni kuran Şah İsmail Safevî, ana tarafından
Akkoyunlu Sultam Uzun Hasanın torunudur.
Şah İsmail Safevî, Diyarbakır ve Taşkent arasında uzanan geniş
topraklara hâkim olmak istiyordu. Osmanlı Devleti’nden Doğu Anadolu’yu
almak isteyen Şah İsmail, Anadolu’ya kendi adamlannı gönderdi.
Anadolu’daki Türkmenleri kazanmak ve kendi ta-raflanna çekmek isteyen
Şah İsmail’in adamları yoğun bir propaganda faaliyetine başladılar. II.
Beyazıt’ın zaafı, devlet adamlarının kayıtsızlığı ve şehzadelerin
hükümdar olmak için birbirleriyle rekabetleri Şah İsmail’in
faaliyetlerini kolaylaştıran sebeplerdendir.
Şah İsmail, 1507′de Osmanlı Devleti’ne tâbi Dulkadiroğullan Beyi
Alâüddevle Bozkurt Bey’in kızıyla evlenmek istedi. Bozkurt Bey, Şah
İsmail’in bu isteğini reddetti. Bunun üzerine Şah İsmail, Osmanlı
topraklannı çiğneyerek Alâüddevle Bozkurt Bey’i yendi. Bu Küstahça
tecavüzünü” sebebi sorulduğunda: “Pâdişâh benim babamdır, onların
memleketinde gözüm yoktur.” diye özür dileyerek Maraş ve Elbistan’a
girdi. Dulkadiroğullan’nın hanedan mezarlarını yaktırdı. Bu tecavüzü ile
Şah İsmail, birer Türk devleti olan ve Çukurova hâkimiyeti için
birbirleri ile çekişen Osmanlıların ve Memlûklerin tepkisini ölçmüştür.
Her iki devlet de İran’a harp açmaktan çekinmiştir.
Kendisine tâbi ve kayınpederi bulunan bir beyliğin hükümdarının
ezilmesini seyretmekle kalan II. Beyazıt’ın, bu olayla istikbâli
karardı. Şehzade Selim’in başına devlet kuşunun konmasına sebep oldu.
Şah İsmail Safevî’nin tecavüzüne karşılık, Trabzon Sancakbeyi Şehzade
Selim, Azerbaycan’a kadar akın yaparak İran topraklarını çiğnedi. Safevî
hanedanından bir şehzadeyi (İbrahim Mirza) esir alıp Trabzon’a
getirerek öldürttü. Bütün gözler Trabzon Sancakbeyi Şehzade Selim’e
çevrildi.
Şah İsmail’in, düşüncelerini yaymak için görevlendirdiği Şahkulu,
Antalya, Manisa, Kütahya taraflarında bir isyan çıkardı (1511). Kayseri
ve Sivas arasında, Gök-çay Meydan Savaşı’nda Osmanlı Türk ordusu ile
Şahkulu (Şeytankulu) kuvvetleri karşılaştı. Şahkulu kuvvetleri yenildi
ve Şahkulu öldürüldü. Bu olaylar, II. Beyazıt’ın son zamanlarında
Osmanlı Devleti’nde ciddi bunalımların doğmasına sebep oldu. Oğulları
Şehzade Ahmet, Şehzade Korkut ve Şehzade Selim arasında babalarının
sağlığında taht mücadeleleri başladı.
Osmanlı Devlcti’nin Akdeniz hâkimiyetine önem veren Sultan II. Beyazıt,
Endülüs’teki Müslümanları İspanyol zulmünden korumak ve kurtarmak
istedi. Bu sebeple Kemal Reis komutasındaki Türk donanması iki defa
İspanya üzerine sefer yaptı. Bu iki sefer, ne yazık ki İspanya’daki son
Müslüman devleti Gırnâta’nın yıkılmasını önleyemedi (1492). Kemal
Reis’in Batı Akdeniz’e müdahale niteliğindeki seferleri; İspanya’daki
Müslümanların Kuzey Afrika’ya (Cezayir, Fas, Tunus) göçünü sağladı.
Kuzey Afrika’da Türk gücüne, idaresine ve adaletine büyük bir hayranlık
doğmasına sebep oldu. Türk hâkimiyetinin gelecekte buralara uzanmasının
ve tutunmasının temelleri atıldı.
II. Beyazıt devri 31 yıl sürmüş ve fetihler
bakımından sönük geçmiştir. Bu devir, Fatih ile Yavuz Sultan Selim
devirleri arasında geçen sönük, durgun bir dönem olarak kabul
edilmektedir. Bu durgunluğun sebeplerinin başında “Cem Sultan Olayı”
gelmektedir. Bunun yanında II. Bcyazıt’ın savaştan pek hoşlanmayan bir
hükümdar olması ve daha çok ilimle meşgul olmak istemesinin tesiri
vardır.
II. Beyazıt, Osmanoğulları içinde Fatih’ten sonra en bilgili ve bilgin
olanıdır, İslâmî ilimler başta olmak üzere felsefe, matematik ve musikî
öğrenimi görmüştü. Bestekâr, hattat ve şair olan II. Beyazıt tasavvufa
meraklıydı. Bu yüzden kendisine “Sofu” “Veli” unvanları verilmiştir.
Bilgin ve sanatkârlar için özel bir bütçesi bulunuyordu. Kendisine
sunulan bütün eserleri okur, değerli bulduklarını, teşvik ve taltif
ederdi.
Devrinde Osmanlı Devleti’nin mevcut gücünü korumuş, ordu ve donanmayı
geliştirmiştir. Özellikle topçu ve süvari teşkilâtını İslâhata tâbi
tutmuştur. Zamanında Venedik’ten Modon, Koron, tnebahtı; Boğdan
Bcyliği’ndcn Karadeniz kıyılarındaki Kili ve Akkerman kaleleri
fethedilmiştir.
Osmanlı-Memlûk İlişkileri
Memlûk Devleti, Mısır’da 1250′dc Eyyûbilerin yerine kurulmuştur. Mısır,
Suriye, Lübnan, Filistin, Ürdün, Sudan, Libya, Hicaz, Yemen ve Fırat’a
kadar Anadolu toprakları bu devletin hâkimiyetinde idi. Dulkadıroğullan,
Ramazanoğulları, Kıbns ve Tunus da Memlûk Devleti’ne tabi idi.
Osmanlı ve Memlûk Türk devletlerini Fırat-Toroslar birbirinden
ayınyordu. Memlûk nüfuz ve hâkimiyeti Osmanlı Devleti tarafından Fırat
ve Toroslar’ın ötesine atılmıştı. Çukurova’daki Ramazanoğulları Memlûk
hâkimiyetini tanıyordu. Buna karşılık Memlûkler, Maraş ve çevresindeki
Dulkadiroğullan’nın Osmanlı Devleti hâkimiyetinde olduğunu kabul
etmiyorlardı. Suriye’yi elde tutmak için Çukurova’da yerleşmek ve hâkim
olmak için Fırat ötesi ülkeleri ellerinde bulundurmak istiyorlardı. Her
iki Türk devletinin jeopolitik bakımdan menfaatleri Çukurova’da
çatışıyordu.
Türk hacılanna yapılan saldırılan önleyemeyen Memlûk Devleti, 1482′de
Güney Hindistan Türk devleti Behmenîler’in Sultan II. Beyazıt’e
gönderdiği hediyelere de el koyuyordu. Açıklanan uzun ve kısa vadeli
sebeplerden 1485′tc Çukurova ve Toroslar ci-vannda iki devlet arasında
savaş başladı. 6 yıl süren bu savaşlar asla topyekûn bir savaş olmadığı
gibi, önemli sonuçlar da doğurmadı. İki taraf 6 yıl boyunca büyük
kayıplar verdiler. Anadolu ile ticarî ilişiği kesilen Memlûk Sultanı
Kayıtbay, Tunus Sultanı’ndan barış için arabuluculuk yapmasını istedi.
Tunus Sultanı III. Yahya’nın arabuluculuğu ile iki devlet anlaştı ve
barış yapıldı (1491). Barış antlaşmasına göre iki devlet arasındaki eski
sınır ve hukukî durumlar (statüko) korundu. Dulkadiroğullan Beyliği,
Osmanlı Devleti’nin; Ramazanoğulları Beyliği ise, Memlûk Devletinin
hâkimiyetine bırakıldı. Osmanlı Devletinin takip ettiği cihan devleti
olma siyasetinden çıkan anlaşmazlık geçici olarak kapanmıştı. Bu
anlaşmazlık, Yavuz Sultan Sclim’in Mısır’ı fethetmesi ve Memlûk Türk
Devleti’ni yıkması ile sona erecektir.
Osmanlı-Venedik İlişkileri
Sultan II. Beyazıt, “Cem Sultan Olayı” sebebiyle, Fatih devrinde
başlatılan İtalya (Pulya) Seferi’ne son verdi. Bunun üzerine Türk ordusu
Otranto’dan geri çekildi. Türklerin Otranto’da yaptıkları tahkimatı
inceleyen İtalyanlar, bundan sonra yaptıkları askerî tahkimatlarda
Otranto’yu ömek aldılar. Böylece, İtalya Seferi’nden yine İtalyanlar
kârlı çıktı.
Cem Sultan’ın ölümü ile rahatlayan Sultan II. Beyazıt, Venedık’e ağır
bir darbe indirmek istiyordu. Bu sırada, Mora Yarımadasının batısındaki
İnebahtı, Modon, Koron ve Navarin limanlan üs olarak Venedik’in
hâkimiyetinde idi. II. Beyazıt 1499-1500 yılarında iki defa Venedik
üzerine sefer düzenledi. Mora’dan tamamen çıkarılan Venediklilerden
Modon, Koron, İnebahtı, Navarin ve Draç kaleleri alındı. Bu seferlerde,
Kemal ve Burak reislerin komutasındaki Türk donanması, Mora’nın
güneybatı ucunda bulunan Sapianza Adası yakınlarında, 200 parçalık
Venedik donanmasını perişan etti. Türkler, tarihteki ilk büyük açık
deniz muharebesini kazandılar (28 Temmuz 1499).
Türk akınları ile Venedik Ovası’nda baskı allına alınan, ticareti büyük
ölçüde sekteye uğrayan ve sıkışık durumda kalan Venedik Cuhuriyeti barış
istedi. 14 Aralık 1502′de Osmanlı-Venedik (istanbul) Antlaşması ile
barış yapıldı. Bu antlaşmaya göre, fethedilen yerler (Modon, Koron,
İnebahtı, Navarin ve Draç) Türklerde; sadece Kefalonya Venedik’te
kalıyordu.
Osmanlı-İran ilişkileri
Akkoyunlu Türk Devleti, 1502′de yine bir Türk hanedanından olan Şah
İsmail Safevî tarafından yıkılmıştır. Şah İsmail, Akkoyunluları
başkentleri Tebriz’den kovmuş ve Tebriz başkent olmak üzere İran’da
Safevî Devleti’ni kurmuştur. Safevîler Akkoyun-luların mirasını
toplayarak İran, Irak, Doğu Anadolu ve Güney Kafkasya’ya hâkim
olmuşlardır. Akkoyunlular Oguzlann Bayındır, Osmanlılar ise Kayı
boyundandır. Safevî Devleti’ni kuran Şah İsmail Safevî, ana tarafından
Akkoyunlu Sultam Uzun Hasanın torunudur.
Şah İsmail Safevî, Diyarbakır ve Taşkent arasında uzanan geniş
topraklara hâkim olmak istiyordu. Osmanlı Devleti’nden Doğu Anadolu’yu
almak isteyen Şah İsmail, Anadolu’ya kendi adamlannı gönderdi.
Anadolu’daki Türkmenleri kazanmak ve kendi ta-raflanna çekmek isteyen
Şah İsmail’in adamları yoğun bir propaganda faaliyetine başladılar. II.
Beyazıt’ın zaafı, devlet adamlarının kayıtsızlığı ve şehzadelerin
hükümdar olmak için birbirleriyle rekabetleri Şah İsmail’in
faaliyetlerini kolaylaştıran sebeplerdendir.
Şah İsmail, 1507′de Osmanlı Devleti’ne tâbi Dulkadiroğullan Beyi
Alâüddevle Bozkurt Bey’in kızıyla evlenmek istedi. Bozkurt Bey, Şah
İsmail’in bu isteğini reddetti. Bunun üzerine Şah İsmail, Osmanlı
topraklannı çiğneyerek Alâüddevle Bozkurt Bey’i yendi. Bu Küstahça
tecavüzünü” sebebi sorulduğunda: “Pâdişâh benim babamdır, onların
memleketinde gözüm yoktur.” diye özür dileyerek Maraş ve Elbistan’a
girdi. Dulkadiroğullan’nın hanedan mezarlarını yaktırdı. Bu tecavüzü ile
Şah İsmail, birer Türk devleti olan ve Çukurova hâkimiyeti için
birbirleri ile çekişen Osmanlıların ve Memlûklerin tepkisini ölçmüştür.
Her iki devlet de İran’a harp açmaktan çekinmiştir.
Kendisine tâbi ve kayınpederi bulunan bir beyliğin hükümdarının
ezilmesini seyretmekle kalan II. Beyazıt’ın, bu olayla istikbâli
karardı. Şehzade Selim’in başına devlet kuşunun konmasına sebep oldu.
Şah İsmail Safevî’nin tecavüzüne karşılık, Trabzon Sancakbeyi Şehzade
Selim, Azerbaycan’a kadar akın yaparak İran topraklarını çiğnedi. Safevî
hanedanından bir şehzadeyi (İbrahim Mirza) esir alıp Trabzon’a
getirerek öldürttü. Bütün gözler Trabzon Sancakbeyi Şehzade Selim’e
çevrildi.
Şah İsmail’in, düşüncelerini yaymak için görevlendirdiği Şahkulu,
Antalya, Manisa, Kütahya taraflarında bir isyan çıkardı (1511). Kayseri
ve Sivas arasında, Gök-çay Meydan Savaşı’nda Osmanlı Türk ordusu ile
Şahkulu (Şeytankulu) kuvvetleri karşılaştı. Şahkulu kuvvetleri yenildi
ve Şahkulu öldürüldü. Bu olaylar, II. Beyazıt’ın son zamanlarında
Osmanlı Devleti’nde ciddi bunalımların doğmasına sebep oldu. Oğulları
Şehzade Ahmet, Şehzade Korkut ve Şehzade Selim arasında babalarının
sağlığında taht mücadeleleri başladı.
Osmanlı Devlcti’nin Akdeniz hâkimiyetine önem veren Sultan II. Beyazıt,
Endülüs’teki Müslümanları İspanyol zulmünden korumak ve kurtarmak
istedi. Bu sebeple Kemal Reis komutasındaki Türk donanması iki defa
İspanya üzerine sefer yaptı. Bu iki sefer, ne yazık ki İspanya’daki son
Müslüman devleti Gırnâta’nın yıkılmasını önleyemedi (1492). Kemal
Reis’in Batı Akdeniz’e müdahale niteliğindeki seferleri; İspanya’daki
Müslümanların Kuzey Afrika’ya (Cezayir, Fas, Tunus) göçünü sağladı.
Kuzey Afrika’da Türk gücüne, idaresine ve adaletine büyük bir hayranlık
doğmasına sebep oldu. Türk hâkimiyetinin gelecekte buralara uzanmasının
ve tutunmasının temelleri atıldı.